29 Şubat 2012 Çarşamba

ÇANKAYA-FALİH RIFKI ATAY

Bu kitap hakkında çok birşey anlatmak istemiyorum size zaten sevgili Falih Rıfkı ATAY söylenebilecek en son sözü söylemiş ''HER TÜRK VATANDAŞININ OKUMASI GEREKEN KİTAP'' diyerek.Sanırım bunun üzerine başka denecek birşey olmadığını sizlerde takdir edersiniz...Yalnız kitap da beni etkileyen en önemli unsur birinci ağızdan yazılmasıdır...

ALTI ÇİZİLEN CÜMLELER:

BİRİNCİ DÜNYA HARBİ:

'' Mustafa Kemal'in Kemalyeri'nden 1915 Nisanında verdiği günlük emri de alalım: ''Burada benimle beraber harbeden bütün askerler kat'i olarak bilmelidirler ki, bize düşen namus görevini yerine getirmek için,bir adım geri gitmek yoktur.Rahat uykusu aramanın,bu rahattan yalnız kendimizin değil,bütün milletimizin ebedi olarak yoksun kalması ile sonuçlanacağını hepinize hatırlatırım.''(SAYFA:107)

''Eski harp akademisi konutanı orgeneral Ali Fuad Erden der ki: '' Çanakkale'de en buhranlı anda,en lüzumlu adam bulundu. Harbin seyrini çeldi.İngiliz Bahriye Nazırı Churchill onun için, 'Kaderin adamı', demişti.''(SAYFA:107)

''General Von Seckt'e 1917 Aralık 13 tarihli raporu ile general Liman Fon Sanders Türk ordularının durumunu şöyle anlatmaka idi: '' Birçok yanlış tedbirler sonucu Türk ordularının savaşçı kuvveti pek çok azalmış ve birliklerin harp gücü gözden uzak tutulmayacak kadar düşmüştür.Türk ordusu çeşitli cephelerdeki savaşlarda büyük kayıplar vermiştir.Kayıpların çoğu büsbütün yanlış birçok tedbirler yüzündendir.Biraz dikkatle kayıpların pek çoğundan kaçınılabilirdi.''(SAYFA:114)

''Türk askeri ve hele Anadolu askeri bulunmaz bir cevherdir.İyi bakılır,yeteri kadar doyurulur,gereği gibi eğitim görür,soğukkanlılık ve güvenle yönetilirse,bu askerle en büyük görevler başarı ile yapılabilir.Hemen iki yıldan beri birliklerin çoğuna eğitim için gereken zaman bırakılmamaıştır.Birliklerde askerlerin büyük çoğunluğu birbirini ve üstlerini tanımazlar.Yalnız durumun iyi gitmediği bir yere gönderilmekte olduklarını bilirler.Türk askerinin daha iyi bakıma ihtiyacı vardır.Üstlerine karşı güven ve inanç besleyen Türk askeri ile her şey yapılabilir..''(SAYFA:115)

LİDERLİĞE DOĞRU:

''Öyle şartlar içinde Mustafa Kemal'in yaptığını yapabilecek,cesarette demiyorum,belki ondan gözüpekler vardı,azminde demiyorum,belki onun kadar azimli olanlar vardı,bilgi de demiyorum,şüphesiz ondan daha bilgili olanlar vardı,fakat kırk yıllık ömrümde onun liderlik dehasında hiç kimseyi tanımadım.MUSTAFA KEMAL,ANASINDAN TAM GÜNÜNDE VE SAATİNDE DOĞMUŞTU.'' (SAYFA:246)

ZAFER:

'' Sakarya'da 3282 ölü ve 13618 yaralı vermiştik.Büyük saldırı harbi bize 2542 ölü ve 9977 yaralıya mal olmuştur.'' (SAYFA:360)

'' Bu zafer Millet Meclisi'ne,hükümete,ordu komutanlarına rağmen Başkomutan Mustafa Kemal tarafından kazanılmıştır..''  (SAYFA:360)

'' Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak,hür vatandaş olmuşsak,şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak,yurdumuzu Batı'nın,vicadanımızı ve kafamızı Doğu'nun pençesinden kurtarmışsak,şu denizlere bizim diye bakıyor,bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak,belki nefes alıyorsak,hepsini,her şeyi 30 Ağustos Zaferi'ne borçluyuz'' (SAYFA:363)

( O kadar çok altı çizili cümlem var ki bu kitap da aslında hepsini yazabilirim ama alın ve okuyun istiyorum...)


19 Şubat 2012 Pazar

HUYUN KURUSUN SEDA!

İş yaşantısından dolayı dışarıdan bakılınca bana az biraz huysuz,çabuk sinirlenebilen ama anında siniri geçen,buna bağlı olarak da biraz (kaba kaçabilir ama kusura bakmayın:) ) çirkef bir kişi olarak tanınabilirm hatta şirkettekiler ''kızım ne huysuzsun sen'' der der dururlar ama dönüpde kendilerine bakmak akıllarından bile geçmez dışarıda da beni böyle sanıyorlar varsın öyle düşünsünler bu şekilde zor dediklerimi yaptırıyorum o zaman hiç yaptıramam sanırım:)

Ama aslında hiç de öyle bir yapıya sahip değilimdir özel yaşantımda gülümsemeyi çok severim mesela,çok kırılganımdır,kolay kolay huysuzluk yapmam,etrafımda ki insanlara uyum sağlamaya çalışırım elimden geldiğince,sakinliğimi korurum,kolay kızmam herşeye ama kızdığımda da çok söylenirim bağırırım,çağırırım en son söylenebilecek birşeyi ilk başta söyleyebiliyorum damarıma basıldığında,haksızılıklara kesinlikle tahammül edemiyorum bunlara bazen kendi yöntemlerimle karşıda çıkıyorum.Birşeye kırıldığımda ise hemen susarım,içime dönerim,cevap vermem kimseye beni anlamalarını beklerim,beklerim.İşte bu içe dönüş ve bekleyiş öyle bir sıkıntıya sokar ki beni konuşamadığım içinde iyicene içim köpürür durur,dayanılmaz bir hal alır ama yine de öyle bir inat,öyle bir sabır belirir ki o an bende olanlara daha doğrusu olmayanlara karşı kayıtsızlığımı koruyabiliyorum bunu nasıl yapıyorum bilmiyorum ama oluyor işte...Keşke sinirlenince böyle sessiz,böyle kayıtsız kalsam da, kırılıdığım zamana bağırıp,çağırsam içimi döksem dediğim zamanlar çok oluyor tıpkı şimdi ki gibi...

Karşımda ki insanlara elimden geldiğince cana yakın ve güler yüzlü davranmaya çalışıyorum,birsey için ısrar etmek,''ille de olsun'' diye tutturmak hiç adetim olmadı şimdiye kadar olmasını da istemem,elimden geldiğince anlayışlı olmak için de çok çabalıyorum,sabrediyorum,bekliyorum..Ama bazen bu anlayışın,bu sabretmenın,bu samimi davranışlarımın beni karşı tarafın gözünde değersiz kıldığını ,yanlış anlaşıldığımı ,ya da suistimal edilidiğini görüyorum,hissediyorum işte o an çok üzülüyorum,kırılıyorum,içime dönüp susuyorum bunun da zararı bana dokunuyor çünkü her böyle oluşunda sessiz kalışlar daha çok sabır gerektiriyor ve bu da beni zorluyor ama yine de altından kalkabiliyorum..

Birkaç gündür bu şekilde hissettiğim ve kimse ile konuşmak istemedğim için yazmayı uygun buldum bakalım bu durum ne kadar devam edecek umarım çabuk geçer ve bende bu durumdan kurtulurum.Aksi takdirde krılınca susmak anlaşılmayı beklemek kadar can acıtıcı bir durum yok..

15 Şubat 2012 Çarşamba

ZİYAN-HAKAN GÜNDAY

Biliyorum canlarım ZİYAN elimde haddinden fazla uzun kaldı ama inanın ki beğenmediğimden değil bu son bir kaç haftadır şirkette işler inanılmaz yoğun ve sıkıntılı idi onun için okumaya hiç fırsatım olmadı maalesef dolasıyla kitabı bitrimem maalesef bu kadar uzun sürdü..

Öncellikle kitabın kapağını açar açmaz etkilendiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.Neden mi? Çünkü Gazi Mustafa Kemal'in paltosuna uzanmış bir vaziyette Dikmen sırtlarında dinlenirken çekildiği ve benim en çok sevdiğim resimlerinden biri vardı ilk bölümün başında o an anladım zaten kitabın beni çok etkileyeceğini ve nitekim öylede oldu.Sevgili Hakan Günday yine bizi kurgusu,yazımı ile şaşırtmayı çok çok iyi başarmış o yönden hiç bir korkunuz olmasın..

Kitabımızın konusu doğunun o çetin kışında -31 derecelerde vatani görevlerini yerine getirmeye çalışan Mehmetçikleri konu alıyor onların neler yaşadıklarını,hissetiklerini,hergün yeni başladıkları nöbetlerinin sonlarını getiremeyeceklerini düşünüp sürekli intiharı düşlediklerini,gördükleri halüsinasyonları,maruz kaldıkları hakeretleri Hakan Günday'ın kaleminden daha net anlayabiliyoruz.Kitap git-geller ile dolu aslına bakarsanız bir geçmişe bir geleceğe gidip geliyoruz Atatürk'e suikast düzenlenme olaylarına şahit oluyoruz sonrasında süprizlerle karşılaşıyoruz..

Daha fazla anlatmak,bahsetmek istemiyorum kitaptan sizlere çünkü bence gerçekten okımalısınız eminim ki çok beğeneceksiniz..

ALTI ÇİZİLENLER:

''Burası bir ev değil! Burası hiçbirşey değil! Dünya insanın kabuğu değil. Burası bizim yuvamız değil. Biz yer çekimiyle dünyaya zincirlenmişiz. Kim bilir nereden kovulduk? Cennet mi?  Hiç sanmıyorum! Hem de hiç ! '' ( Sayfa:17)


''Korkmalısın. Çünkü acı bağımlılık yapar. Çünkü karaktersiz bir piç olmak bazen en kolayıdır. Çünkü beni duymamak için aklını meşgul etmek en kolayıdır. Düşün bakalım,asker.Düşün,Kaç benden.Çocukları düşün.Soğuğu düşün.Acelem yok.Daha çok nöbet tutacağız birlikte.Düşünecek bir şeyin kalmadığında da elbet görüşeceğiz..''(sayfa:36-37)


''Evren,tekamül üzerine kurulmuştur.Varlıklar,tamamlanana kadar hayata gelip giderler.Böyle diyeceğimi sanıyorsun ,değil mi? Tekamül ne demek biliyor musun? Olgunlaşma, demek.Evrim,demek. Peki, bunların ne olduğunu biliyor musun? Söyleyeyim : Olgunlaşma, kimseye ve hiçbir şeye güvenmemeyi öğrenmektir. Evrimse , boş bir ağızla doğup gerektiğinde insan eti yiyecek kadar keskin dişlere kavuşmaktır. Yeniden doğmak, ölümden sonra hayat,sonsuz ruh.Çcukça bütün bunlar. Ölümden sonra hayatta kalan hiçbir sey yoktur. Beden, insan zihninin organik düzeneğidir. Çalışıyorsa , hayattaysa düşünce üretir. Beyindeki elektrik akışının sona ermesiyle ne ruh kalır ne de zihin. Nasıl bir akü, elektiriğin kendisi olduğunu iddia edemezse, insan da enerjinin kaynağu olduğundan söz edemez..''

4 Şubat 2012 Cumartesi

INCARCERON-CATHERINE FISHER

Amanin vallahi dostlar nasıl anlatsam size bu kitabı bilemedim.Beğendim mi? Beğenmedim mi? Onu da bilemedim..Sanırım benim okuma tarzımda değişmiş zamanlar bu kadar fantastik kitapları okuyamaz olmuşum onu anladım...

Kitap iki dünyadan oluşuyor birisi içerisi yani Incarceron (hapishanenın adı) diğerisi ise bilgisayar ortamında 17.yüzyılın hüküm sürdüğü dış dünya.Incarceron da ki arkadaşlarımız Finn,Giles,Keiro ve Atti dış dünyaya çıkmak için sürekli kendisini yenileyip duran bu hapishaneden kaçmaya çalışırken bu hapishanenin müdürü olan Jared'in kızı Claudıa ise Incarceron'ı merak etmekte ve oraya girmeye çalışmaktadır.Aynı zamanda Claudıa eski sözlüsünün üvey annesi tarafından hapishaneye gönderildiğine inanmakta ve onu geri getirmek istemektedir.

 Claudıa bir gün babasının odasını karıştırırken kadim( bu kelimeyi çok seviyorum) zamanlarda yapılan kristal bir anahtar bulur aynı anahtar hapishanede bulunun Finn'in de eline geçmiştir ve bu anahtar sayesinde birbirleri ile iletişim kurabilmektedirler.Nitekim Claudıa Incarceron'a giriş yolunu bulur ve Fınn'ı kurtarark karşı tarafa dış dünya'ya geçirmeyi başarır fakat bu sefer müdür Jared iki dünya arasında iletişimi sağlayan anahtarları da alarak  kendisi hapishanenin karanlık  bitmek tükenmek bilmeyen koridorlarına kendisini mahkum etmiştir.Fınn'in  ise aklı arkadaşlarındadır anahtarlar da müdürle birlikte kaybolduğuna göre onları kurtarabilecek midir?

Anladığınız üzere bu bir seri kitap canlarım ama ben nasıl okurda tamamlarım bu seriyi şuan hiç bilmiyorum..Hee kitap da hoşuma gitmeyen yerler yokmuydu tabii ki de vardı ama okadar çok beğenmedim açıkçası hele ki Açlık Oyunlarından sonra kaldı ki onun da son kitabı fiyasko idi ya neyse:)) Yani aşırı fantastik kitaplar seviyorsanız ve yeni bir seriye daha başlamak istiyor iseniz okuyun derim canlarım hee yok istemem fantastik kitaplar bana göre dğil diyorsanız eğer hiiç ilişmeyin derim :)))

1 Şubat 2012 Çarşamba

BABAM'A

Bu dünya da adam gibi adam kim diye sorarlarsa eğer bana şüphesiz ki ben de herkes gibi''BABAM!'' derim...Adam gibi adamdır benim babam! Baba gibi babadır benim babam!

Genel de şöyle bir ayrım vardır kız çocuklar babacı,erkek çocuklar anneci olur derler.Sanırım bizim aile için bu ayrım gerçekten doğru çünkü ben babama daha da bir düşkünümdür.Nasıl anlatmalıyım ki ona karşı olan sevgimi,saygımı,minnetimi sanırım anlatamam.Çünkü dünya da ki ya da en azından benim kelime haznemde biriltirdiklerim arasından yeterli olan kelimeleri bir araya getirip de bir cümle oluşturamam.

Çok zor zamanlar geçirdim ben tarifi imkansız..Ben o çukurlardan çıkmaya çalışırken bütün ailem perişan oldu özellikle babam kahroldu gördüm,yaşadım.Ve bunu ona yaşattığım için ben kendimi hiç bir zaman bağışlamadım,bağışlayamam...

Benim babam pamuk gibidir,çok sevimlidir dilinden ''kuzum,boncuğum,güzelim,birtanem'' gibi sözcükler eksik olmaz sadece bana karşı da değil herkese karşı o yüzden çok sevilir benim babam nereye gitse hatta çalıştığım yere bir kaç gün gelmese bizim kızlar ''Necati amcamız neden gelmiyor?'' diye başımın etini yerler.Benden çok onu severler hatta:) Bugüne kadar doğru dürüs bir şeyime de karışmışlığı yoktur bana güvenir yanlış yapmayacağımı bilir.Bu bana hem tarif edemeyeceğim bir gurur hem de bir korku verir.Çünkü onun bu güvenini sarsacağımdan korkarım yanlış yapmaktan çekinirim ve adımlarımı ona göre daha dikkatli atmaya çalışırım.Onu öyle çok seviyorum ki bir şey olur diye zaman zaman düşündüğüm de aklımı kaçıracak gibi oluyorum,dayanamıyorum...

Hatta bundan bir kaç ay önce şirkette çok sevdiğim Ece ablacığım babasını kaybetti kızlar benim de babama ne kadar düşkün olduğumu bildikleri için ilk başta söyleyemediler fakat sonra alıştıra alıştıra da olsa söylediler ki tahminleri gibi oldu babama sarılıp sarılıp ağladım hala da Ece ablam babasından bahsetse onu ne kadar özlediğini anlatsa ağlamaya başlar karşımda onu öyle görünce ben de dayanamam ve başlarım onunla birlikte ağlamaya.Geçenler de sohbet ettiğimiz de ''Dayanamıyorum Seda nefes alamadığımı hissediyorum sanki yüreğimin orta yerine biri bir taş koymuş arada bir kaldırıyor nefes almama izin veriyor ama hemen geri tüm ağırlığı ile bırakıveriyor öylece kalıyorum ne yapacağımı bilemiyorum'' dedi.Ne yapacağımı ne söyleyeceğimi şaşırdım gerçekten çok zor..Allah hepsine uzun ömür versin..

Bu yazıyı yazmak istememin sebebi bu gün benim için en değerli olan varlığın doğum günü olması..Allah'ıma o kadar şükrediyorum ki benim babam olduğu için,o kadar minnettarım ki tahmin edemezsiniz.Benim nefes alma sebebim,canım,herşeyim,babam benim...

Mevlam seni bütün kötülüklerden,hastalıklardan,kazalardan,belalardan korusun hep huzurlu,hep mutlu ol.Senin var olduğunu arkamda dimdik bir çınar gibi durduğunu bilmek öyle huzur verici,öyle güvenli ki bu duyguyu hiçbir şeye değişmem,değişemem...Allah'ım seni başımızdan eksik etmesin.İyi ki bizim babamızsın.İyi ki doğdun , iyi ki varsın babam...

                                                                                                        SENİ ÇOK SEVİYORUM....