2 Aralık 2012 Pazar

1Q84-HARUKİ MURAKAMİ

ORİJİNAL ADI:1Q84
YAZAN HARUKİ MURAKAMİ
JAPONCA ASLINDAN ÇEVİREN:HÜSEYİN CAN ERKİN
YAYINEVİ:DOĞAN KİTAP
BASIM: 1. BASKI NİSAN 2012



''Yürekten sevdiğin bir insan varsa,bir kişi olsun yeter,hayatın kurtulmuş demektir...''

1Q84 dün arka kapak yazısı ilk okuduğumda beni öylesine etkilemişti ki bu kitabın asla kötü bir kitap olacağı düşüncesini aklımın ucundan geçrimedim zaten Murakami yazarda nasıl ortaya kötü birşey çıkar ki..Sizce de öyle değil mi?

Kitap bildiğinizi üzere bir haylı kalın 1256 sayfalık bir kitap ortaya çıkma aşaması tam 3 yıl süren ve Murakami'nin ''3 yıl boyunca bu kitap için hapis hayatı yaşadım'' dediği bir kitap bence değmemiş mi 3 yıl boyunca hapis hayatı yaşamasına elbette ki değimiş.

Fazla bilgi vermek niyetide değilim tabii ki her Murakami kitabında yaptığım gibi ama biraz da olsa konusunda bahseceğim sizlere..Aomame ve Tengo'nun hikayesinde sıra...

İki dünya var 1984 ve 1Q84 yıllarında geçen ve bir otoban hattı var iki dünya arasında bir köprü görevi olan.Aomame birgün o otoban çıkışından geçmek zorunda kalır ve hayatının değişeceği 1Q84 yılına adımını atar.Tengo ise tam Aomame'nın 1Q84 yılına adımını attığı zamanda Fukaeri adında bir kızın yazdığı Puppa Havva adında ki metni düzeltmeye ve kitap haline getirmeye başlar..İşte olaylarda bundan sonra hız kazanır.Puppa Havva nasıl bir kitap olmuştur?Little people nedir?Gökyüzünde ki iki ay neyi simgelemektedir??Herşeyden önce bu Puppa Havva'da ki olaylar gerçekleşecek midir?Ve en önemlisi Aomame ve Tengo kavuşabilecek midir??


Elimden geldiğince anlatmamaya fazla bilgi vermemeye çalıştım inanın çok zor..Benim üzerimde ki etkisi epey fazla oldu 1Q84'ün bir insanı yürekten sevmenin,ona yürekten inanmanın ne demek olduğunu anladım diyebilirim hele ki şu zamanda bunu okuduğum için çok mutluyum.Demem o ki Murakami bir kez daha bana göre hedefi tam oniki den vurmuş şimdi ise sadece yeni bir kitap çıkarmasını beklemek kaldı...


ALTI ÇİZİLENLER:

''Gerçekte neler olduğunu kendi gözlerinizle görüp,kendi kafanızda yorumlamadıktan sonra hiçbirşey anlamazsını. (Sayfa:14) ''

''Görünüş sizi aldatmasın,gerçek daima tektir.(Sayfa:21)''

''İnsanlara bir kez yalan söyleyecek olursak sonsuza kadar yalanları sürdürmek zorunda kalabiliriz.Her şeyimizi de bu yalanlara uydurmamız gerekir.(Sayfa:41) ''

''Bu dünyada boşluğu doldurulamayacak tek bir kişi bile yoktur.Ne kadar bilgili,ne kadar yetenekli olursa olsun,mutlaka bir yerlerde yerine geçecek bir kişi vardır.Dünya boşluğu dolduralamayacak insanlarla dolu olsaydı,bize büyük sıkıntı yaratırdı.Senin gibi birinin yerine geçecek kimse yok.(Sayfa:114)''

''Bir şey gibi olmamak,asla kötü değildir.Henüz bir çerçeveye sıkıştırılmadığın anlamına gelir ne de olsa.(Sayfa:163)''

''Sen içinde bir şeyler taşıyarak yaşıyorsun gibi geliyor bana.Çok ağır şeyler.İlk karşılaştığımız andan itibaren bunu hissedebiliyorum.Senin kararlı ve güçlü gözlerin var.Gerçeği söylemek gerekirse,aynı türden şeyler bende de var.İçimde taşıdığım ağır şeyler.O yüzden anlayabiliyorum.Aceleye gerek yok.Fakat birgün,o şeyleri dışarıya vurnan iyi olur.(Sayfa:186-187)''

''Hiç kimse,başka bir insanın her şeyini tam anlamıyla öğrenemez.Muhtemelen Tanrı bile.Şeytan bile.(Sayfa:326)''


''Büyük bir boşluğun içinde taşıyordu.Bu dünyanın bir ucunda,çöle benzeyen bir yer gibiydi.Ne kadar su verilirse verilsin,toprağın anında bütün suyu emdiği bir yer.Geriye nemden eser bile kalmadan.Orada hiçbir canlı kök salamaz.Üzerinden kuşlar bile geçmez.İçinde öylesine çorak bir yeri neyin yarattığını Ayumi'den başkası bilemezdi.(Sayfa:494)''

''Sen dünyaya inanmazsan ve orada aşk  olmazsa,hiçbir şey sahtelikten öteye geçmez.Hangi dünyadan olursan ol,ne gibi bir dünya olursa olsun,varsayım ve gerçekleri ayıran çizgi çoğu durumda gözle görülmez.O çizgiyi kalp gözüyle görmekten başka yol yoktur.(Sayfa:618)''


12 Ekim 2012 Cuma

HAYALLER,İSTEKLER

Bilenler bilir hep bir kitap,kahve,kurabiye üçlemesini içeren bir cafe açmak isterim herkes de aynı şeyi söyler bana ''Seda sen kesinlikle bir kitapçı açmalısın,senin keyif alacağın iş bu ne kadar mutlu olabileceğini düşünebiliyor musun?''derler.Ben de tek hayalim,tek isteğim bu zaten diyorum...

Evet kesinlikle benim tek hayalim,tek isteğim bir kitapçı açmak ama öyle alelade bir kitapçı değil.İnsanların gelip oturabilecekleri huzurla,zevkle kahvelerini,çaylarını içip kitaplarını okuyabilecekleri,kendilerini evinde hissedebilecekleri bir yer olmalı benim kitap dükkanım.İlla kitap almaları da şart değil gelsinler otursunlar birşeyler içsinler raflardan aldıkları kitaplara zarar vermeden okusunlar yerine koysunlar yeter bana hem onlar bu şekilde huzurlu olurlar hem de okuma istekleri gittikçe gelişir,artar belki benim de bir katkım olur...

Bu hayalim gerçekleşse bile şuan ki iş hayatım bittikten sonra olur diye düşünüyorum çünkü kitaplarımı,cafemi bir başkasına emanet etmek kesinlikle istemiyorum.Sabah ilk benimle güne başlasınlar,ilk beni hissetsinler,ben de ilk onların kokularını içime çekerek güne başlıyım istiyorum o yüzden sanırım herkesin emekli olunca dünyayı dolaşma hayali vardır benimde kitapçı açma hayalim var umarım herkesin hayalleri ile birlikte benimkisi de gerçekleşir...

6 Ekim 2012 Cumartesi

KİTAPLAR VE ÇİÇEKLER...(TUTUNAMAYANLAR-OĞUZ ATAY)

Yaylı kapıyı iterek geçti.Burnuna hafif küflü ve keskin bir kitap kokusu geldi.Kitapçı dükkanlarının özel bir kokusu vardır Olric: nevi şahsına münhasır derler eskiler,işte ondan.Kasada duran genç adam başını kaldırdı ve gülümsedi.Taşra usulü bıyık bırakmış kibar bir adamçKitapçı olabilir: bu sıfata uygun bir adam.Kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalıdır Olric.Gelişigüzel insanlar bu mesleklerin içine girmemeli.Kitaplar ve çiçekler özel bir itina isteyen varlıklardır.Ne yazık,bu meslekler de artık olur olmaz kimselerin elinde,sattıklarıyla ilgileri olmayan kişilerin .Durmadan kitaplara ve çiçeklere eziyet ederler,onlara nasıl davranılacağını bilmezler.Bana kalırsa,bir ''kitapları koruma derneği''kurulmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesi önlenmeli.Herkes bu işi yapamaz.Bazı zalim insanlar,binbir itinayla hazırlanan o çiçek gibi kitapları alırlar,hiçbir koruyucu tabakayla sarmadan,evet olduğu gibi üst üste koyarlar;sonra kalın ve çirkin bir iple bağlarlar.Zavallı kitapların,özellikle en üstte ve en altta kalanları ,bu işlem sırasında kurban edilirler: kapaklarının üstünde haç biçimi yaralar meydana gelir.Kaba taşıyıcılar da onları oradan oraya fırlatılırlar.Lekeler ve buruşukluklar kitapları incitir.Kapaklar,dizgiler,baskılar için gösterilen bunca itinaya yazık olmaz mı? Satıcılar da gelişigüzel dizerler onları: isimlerini bile öğrenmeden.Onlar için en iyi kitap,en çok satılan kitaptır.Müşterinin ne biçim bir insan olduğuna bakmadan,yalnız en çok satılan kitpaları överler onlara.Bu adamları bir imtihandan geçirerek yeterlik belgesi verilmeli Olric: Herkes kitap satamamalı.Cahil kitapçıların,iyi okuyucuları rahatsız etmelerine izin verilmemeli artık.İyi okuyucu az bulunan,ürkek bir kuş gibidir.Kapıdan girer girmez kaçırmamalı onları.Bu çeşit okuyucular,daha kapıdan içeri girer girmez sonsuz bir hürriyet havası duymalıdırlar.Kitapları serbestçe koklayarak başıboş dolaşabilmelidirler.Oysa,bu cahil kitapçılar hemen yanına yaklaşır,tüyler ürpertici kitap adları sayarlar.Kendi akıllarınca müşteriye yararlı olmak isterler.Ne gibi bir kitap istediğinizi sorarlar size: polisiye bir şey mi olsun,yoksa bir aşk romanı mı?Bazı kitapları insanın burnuna sokarak,bunların çok tutulduğunu,herkesin satın aldığını söyleyerek baskı yaparlar.Oysa bu okuyucular,kaçmak için küçük bahaneye bakarlar: uçup giderler hemen.Bu az bulunur kuşların çekingenliğini hep yanlış yorumlarlar aptal kitapçılar.İşte,derler,ne istediğini bilmeyen bir müşteri daha.''Aşkın Günahları''nı sattım gitti.Olmazsa,Gece Kokan Cinayet'i yuttururum.Bu ''iyi'' kitapların uzatmakla,zavallılaranasıl hakaret ettiklerini bilmezler.İnsan bazı kitapçıları kapıda görünce,onların bekleyişinden korkar da içeri adımını atamaz....


Tutunamayanlar'ın kitaplarla ilgili bu bölümünü çok çok severim defalarca açar açar okurum sizlerle de paylaşmak istedim.Umarım beğenirsiniz..

3 Ekim 2012 Çarşamba

HİÇBİR ŞEY İYİ DEĞİL,HİÇBİR ŞEY!!

İnsanın hiçbir şeyi mi iyi gitmez?Gitmiyor işte yok olmuyor,hiçbir şey iyi gitmiyor..Neye elimi atsam olmuyor,yapmak istediğim şeyleri yapamıyorum hep bir olumsuzluk çıkıyor onlarda olmuyor engeller çıkıyor sürekli bir olumsuzluk sürekli bir terslik.Olmuyor,gitmiyor,gidemiyor...

O kadar sıkkınım,o kadar mutsuzum ki son zamanlarda tahmin edemezsiniz ve bu halim sinirlerimin gergin olmasına aynı zamanda da göstermiş olduğum tepkilere de yansıyor tabii ister istemez ama inanın hiç umurumda bile olmuyor verdiğim bu tepkiler.Çünkü çevremde ki insanları da hiç çekemiyorum bu ara özellikle iş yerindekileri (bir arkadaşım hariç çünkü onunla aynı durumdayız ikimizde bu sıralar)Mümkün olduğunca insanlarla muhattap olmamaya çalışıyorum istemiyorum çünkü konuşmak bile gelmiyor içimden onlarla..

Bilmiyorum ilgi istiyorum sanırım ama iş yerindekilerden değil elbette çünkü bilirisiniz kendilerini her konuda bilgi sahibi sanıp da ahkam kesmeyi çok iyi becerirler ben de buna hiç gelemem iyicene huysuzlanırım.

Neyse lafı fazla uzatmaya da gerek yok sanırım sadece bu ara hiçbir şey yeterli değil,hiçbir şey iyi değil,hiçbir şey beni mutlu etmiyor,edemiyor..

Dinlediğiniz için teşekkür ederim..

26 Eylül 2012 Çarşamba

NİETZSCHE AĞLADIĞINDA-IRVIN D.YALDOM

Kitabın Adı: NİETZSCHE AĞLADIĞINDA
ORİJİNAL ADI: WHEN NİETZSCHE WEPT
YAZARI: IRVIN D.YALDOM
İNGİLİZCEDEN ÇEVİREN:AYSUN BABACAN
YAYINEVİ: AYRINTI YAYINLARI
BASIM:46.BASIM 2012

Nietzsche Ağladığında  çok çok sevdiğim iş yerinden hem arkadaşım,hem büyüğüm olan çalışma arkadaşımın bana doğum günü hediyesi hep okumaya çekindiğim bir kitaptı aslında Nietzsche Ağladığında ama korktuğum gibi olmadı tıkır tıkır ilerledi ve uzun zamandır ilk kez bie kitabı okurken bitmesini istemedim keşke daha önce okusaymışım korkmama gerek yokmuş.Bana bu kitabı hediye ettiği içinde ayrıca teşekkür ederim canım kuşuma:))

Şimdi kitabımızın konusuna gelecek olursak eğer doktor Josef Breuer'ın ve Frederic Nietzsche'yi içine düştüğü amansız ümitsizlik vakasından kurtarabilmek için tedavi etmeye ikna edilmesi ile başlıyor.Zorda olsa doktorumuz ikna etmeyi başarıyor Nietzsche'yi tedavi etmeye başlıyor.İlk önce teşhisini koyuyor doktor Breuer Nietzsche ağır bir migren hastaı meğersem ve içinde bulunduğu bütün septomlar bunu işaret ediyor.Bir kez girdiği migren krizinden tedavisi altına girmeyi reddettiği Breuer kurtarıyor ve Nietzsche doktorunun kulağına o kriz esnasında iki kelime fısıldıyor ''Yardım et!'' bu iki kelimeyi duyan doktor Breuer artık hastasını bırakmamaya kesin karar veriyor...

Bu olaydan sonra Nietzsche'yi kendisini içinde bulunduğu amansız ümitsizlikten kurtarması kendisine yardım etmesi için ikna ediyor doktor Breuer evet tam tersi bir çare buluyor zira doktor da tıpkı Nietzsche gibi aynı dertten muzdarip bu şekilde kendisini tedavi ettirerel Nietzsche'nın de içinde bulunduğu durumu kendisine itiraf etmesini amaçlıyor sevgili doktorumuz.Bakalım başarılı olabilecek mi??

Evet fazla anlatamak istemiyorum bana kalsa çok yazarım ama eğer benim gibi okuma da gecikenler varsa eğer bir an önce başlasınlar isterim ve altını çizdiğim bir çok cümleden bir kaçını sizinle paylaşırım canlarım


ALTI ÇİZİLENLER: 

''Benim de önümde şafaklar var,ama hiçbiri renkli değil..''(Sayfa:34)

''Saatlerin,günlerin,yılların koşturmasını durdurmanın bir yolu da yoktu.'' (sayfa:64)

''Ben hatayı fazla güvenmekle yaptm.Telrar güvenmeye hazır değilim;buna gücüm de yok.''(Sayfa:82)

''Bir insanın kendine karşı en büyük ödevi hakikati keşfetmektir.''(Sayfa:87)

''Ümit kötülüklerin en kötüsüdür,çünkü işkenceyi uzatır.''(sayfa:90)

''Korkuların karanlıktan doğmadığını anladım;korkular da yıldızlar gibi hep oradadırlar,ama gün ışığı onları gizler.'' (Sayfa:214)

''Aşık,seven kişi değildir;aslında o,sevdiği kişinin mutlak sahibi olmayı amaçlar.Bütün isteği,tüm dünyayı o değerli malından soyutlamaktır.Alıntıları başında nöbet tutan ejderha kadar alçak ruhludur.Dünyayı falan sevmez,tersine tüm diğer canlılara karşı bir umutsuzluk içindedir.'' (Sayfa:218)

''Tabii acı çekeceksin,görmenin bedelidir bu.Tabii için korkuyla dolacak,yaşamak demek tehlike içinde olmak demektir.Büyümek zordur!!''(Sayfa:244)


22 Eylül 2012 Cumartesi

YOK YERE-RYU MURAKAMİ

KİTABIN ADI: YOK YERE
ORİJİNAL ADI: IN THE MİSO SOUP
YAZARI: RYU MURAKAMİ
JAPONCA ASLINDAN ÇEVİREN: HÜSEYİN CAN ERKİN
YAYINEVİ: DOĞAN KİTAP
BASIM: 1.BASKI EYLÜL 2007

Yok Yere Ryu Murakami'nin Şeffaf Mavi'den sonra ki ikinci kitabı aynı zamanda benim de okuduğum ikinci kitabı.Şeffaf Mavi ile aralarında fark var takdir edersiniz ki Yok yere biraz daha gerilim yüklü bir kitap he sizi gerim gerim germiyor tabii o ayrı..

Kitabımızın konusunda değinecek olursak eğer Kenci Japon gece hayatına dair herşeyin pazarlamasını yapan yirmili yaşlarında bir genç arkadaşımız.Günün birinde televizyonda fahişelik yapan genç bir kızın vahşi şekilde cinayete kurban gittiği gün Frank adında Amerikalı bir turistten kendisine rehberlik yapması için telefon alır ve olaylar bundan sonra başlar...

Frank biraz tuhaf bir kişiliğe sahiptir Kenci'nin içgüdülerine göre ki buda doğrudur.Frank daha küçüklüğünden sorunludur öyle ki ilk cinayetini yedi yaşında işlemiştir bundan sonra başına gelenlerde onu artık insan öldürmekten başka bir şey yapamaz hale getirir.Peki Kenci Frank'in elinden sağa salim kurtulabilecek midir??

''Yaşama sevincinizin kaynağı olan içinizdeki çocuk,sineklerin kanatlarını koparıp böcekleri yakmayı bıraktı mı?Ryu Murakami'nin sorusu bu.'' HAKAN GÜNDAY...

ALTI ÇİZİLENLER:

''Her insanın yalan söyleyeceği bir an gelir.Ancak sürekli yalan söyleyen bir insan,yani yalan söylemeyi normalleştirmiş bir insanın,yalan söylediğine idarkı zayıflar ve hatta bazı durumlarda yalan söylediğini bile unutur.Bu tür insanlar tanıyor ve yaklaşmamaya dikkat ediyorum.Bunlar dünyadaki en belalı,en tehlikeli insanlardır.''(Sayfa:41)

''Kötü niyet,yalnızlık,keder,kızgınlık gibi olumsuz duygulardan doğar.Değerli bir şey elinizden alındığında,sanki bir parçanız bıçakla kesilmiş gibi olur,bir oyuk kalı, işte orada doğar kötü niyet.'' (Sayfa:82)

''Yalan söylemezlerse yaşamlarını sürdüremeyeceklermiş gibi davranıyordu herkes.''(Sayfa:97)

''Hayatımın son perdesini senin ellerine bırakıyorum..''(Sayfa:139)


21 Eylül 2012 Cuma

SİSLE GELEN YOLCU-JEAN CHRISTOPHE GRANGE

ORİJİNAL ADI: LE PASSAGER
YAZARI:JEAN CHRISTOPHE GRANGE
FRANSIZCA ASLINDAN ÇEVİREN: TANKUT GÖKÇE
YAYINEVİ: DOĞAN KİTAP
BASIM: 1.BASKI HAZİRAN 2012



Sayılı yazarladandır benim için Grange yeni kitabı çıksada okusak diye beklediğim çok şükür uzun aradan sonra yeni kitabı ile kavuştum da ağzımın tadı ile okudum gerçi ne kadar uzun sürsede bitirmem yine de iyi oldu çünkü çabucak bitirincede pişman oluyorum ''tüh keşke daha yavaş okusaydım'' diye o yüzden bu sefer bir pişmanlığım yok yani geç bittiği için:)) neyse canlarım en iyisi kitabımıza geçelim..


Grange'ın kitaplarından alışkınızı olayların biraz yavaş gelişip sonra birden bire atağa kalkmasına bu kitapta da aynı olay devam etmekte kitap sonradan açılıyor her zamanki gibi ama ne açılmak öyle böyle değil..Mitolojik bir cinayet sonrasında Pierre-Janet İhtisas Hastanesine gelen psişik bir hasta sonucu olaylar başlar.Psikiyatır Mathias Freire.Evsiz Victor Janusz.Ressam Narcisse.Kalpazan Nono.Ve yine psikiyatr François Kubiela.Beş farklı kişi,beş farklı kişilik ve tek bir insan...Kitabımızın konusu aslında bu şekilde özetlenebilir. 

Evet bu kadar kısa şekilde özetleyebilirim kitabımızı beş farklı kişilik ve tek bir insan olarak ki gerçekten de öyle kendini bulma çabası ve müthiş bir kovalamaca aynı zamanda da heyecan var daha ne olsun yani herzaman ki gibi okunulası bir Grange kitabı olmuş sadece sonu biraz bana o kadar koşuşturmadan sonra yavan geldi ama yine de olsun ben beğendim.Tavsiye edilir..

Her ne kadar benim gönlümün birincisi hala Siyah Kan olsada Sisle gelen yolcu da fena değildi:))

11 Eylül 2012 Salı

ŞEFFAF MAVİ-RYU MURAKAMİ

Selam canlarım biliyorum epey oldu görüşmeyeli ve şunun da farkındayım Ne okuyorum bölümün de Sisle Gelen Yolcu var ve onun yazısını yazmam gerekiyor ama benden kaynaklı olmayan sebeplerden dolayı epey uzun kaldığı için elimde araya başka bir kitap alayım da kafam yerine gelsin diye düşünerekten Şeffaf Mavi'yi okumaya karar kıldım zira çok merak ediyordum iki Murakami arasında ki farkı okudum anladım sizlerede tavsiye ederim.

İlk önce size Ryu Murakami hakkında yapmış olduğum araştırmadan bir kaç bilgi vermek istiyorum ki kendisi hakkında bir izlenim edeinebilesiniz diye..

RYU MURAKAMİ

Ryu Murakami kendisi 1952 Nagasaki doğumlu hem yazar,hem yönetmen,hem senarist.Sanat okulunda okurken kitap yazmaya karar verir ve Şeffaf Mavi'de kendisinin ilk kitabıdır.Yazarıntasvirlerinden dolayı okudukça olayları gözünizde canlandırabiliyorsunuz.(Ki buda bence bir yazarda olması gereken en önemli özelliklerden birisi diye düşünüyorum.)Ryu Murakami'nin ülkemizde tanınmaısına yardımcı olan yazar ise Hakan Günday.Ki zaten Şeffaf Mavi'yi okurken PİÇi aklıma geldi sürekli.Bizim çok sevdiğimiz Haruki Murakami ile aralarında bence çok çok fark var ve iksini kıyaslamak yapılabilecek en büyük yalnışlardan olabilir ama bence yine de denemelisiniz.


KİTAP ADI:ŞEFFAF MAVİ
ORJİNAL ADI:KAGİRİNAKU TOMEİ Nİ ÇİKAİ BURU
YAZAR:RYU MURAKAMİ
JAPONCA ASLINDAN ÇEVİREN:CİHAN ARKIN
YAYIN EVİ:DOĞAN KİTAPÇILIK
BASIM:1.BASIM MART 2007

Kitabımız iki kültür arasında kalmış bir kasaba da bir grup gencin yaşadıkları vahşi hayatı anlatılıyor.Bu hayatta başınıza gelebilecek bütün olumsuzluklar,kötülükler,bir insanın hayatında yaşamaması gereken herşey var.Fakat bir taraftan baktığınızda da bu gençler bu vahşi hayatı,uyuşturucuyu,işsizliği,fuhuşu özgür iradeleri ile tercih etmişler ve kendilerine ikinci bir çıkar yolu sunmamışlar.Kendi hayatlarını kendilerine yaşanmaz hale getirmişler resmen.

Ben Şeffaf Mavi'yi okurken çok etkilendim o bir grup gencin yaşayışları,içinde bulundukları o zorluklar,maruz kaldıkları davranışları okudukça kendimi kitabın içinde buldum.Zaten yazarın tasvirleri ile de kitabın içine girmeniz o bir grup gençten biri olmanız kaçınılmaz oluyor..Kitapların başları benim için ne kadar önemli ise sonları da bir o kadar önemli çünkü o kitap başlayışı ile sizi nasıl içine çekebiliyor ise bitişi ile de sizi bir süre kendisine esir edebiliyor.İşte Şeffaf Mavi'de hem başlayışı,hem bitişi ile beni kendisine çekmeyi ve orada barımdırmayı çok iyi başardı.Sizlere de öneririm.. 

26 Ağustos 2012 Pazar

SAPLANTI-CENK KAYAKUŞ

KİTAP ADI: SAPLANTI
YAZARI:CENK KAYAKUŞ
YAYIN EVİ:ALTIN BİLEK YAYINLARI
BASIM: BİRİNCİ BASIM MART 2012


İlk önce bana bu kitabı hediye ettiği için canımın içi,birtanecik Canan Abla'ma çok teşekkür ederim sağolsun varolsun süpersonik bir kitap seçmiş kardeşi için:)))

Şahsen benim Türk yazarlara karşı olan umudum,inancım her yeni Türk yazar ile tanıştıkça bir kat daha artıyor çünkü nedense ülkemizde onlara karşı bir önyargı var ve bu bana çok yalnış geliyor bilmem siz ne düşünüyorsunuz bu konuda??Hele birde Cenk Kayakuş gibi 1986 doğumlu genç yazarları gördükçe okudukça daha da bir mutlu oluyor bir yandan da kıskanıyorum:) kendisi ile yaşıtız ama onun kitapları var benimse yok:)) Neyse çok uzattım canlarım konuya gelelim..


Kitabımız bir grup üniversite öğrencisinin tesadüf eseri çok eski el yazması bir kitabı bulmaları ile başlıyor.Bu genç arkadaşlar kitabı bulunca epey heyecanlanıyorlar hatta bunun üzerinden prim yapmayı düşünüyorlar fakat işler hiçde bekledikleri gibi gitmiyor.Çünkü bu kitap sandıklarından daha kıymetli ve peşinde bu kitabı saplantı haline getirmiş bir Suriyeli adam bulunmakta.Kitabı milattan önce Azref adında bir zatı muhterem kaleme almış ve içeriği bakımından hiçde hoş şeyler barındırmamakta.Şöyle ki insanların başlarına gelebilecek her türlü felaketler,uğursuzluklar sıralanmış kitapta birbir ve kitabı okuyanların delirerek etraflarına dehşet saçtığı öne sürülmüş ne kadar doğru ne kadar yalnış söyleyemem...

Sonra olması gerek gibi bu kitap Suriyeli zengin vatadaşın adamları tarafından genç arkadaşlarmızda alınıyor ve sahibine ulaştırılmak için yola çıkartılıyor fakat evdeki hesaplar çarşıya uymuyor.Uçak ile Suriye'ye giderken uçağın içinde çıkan olaylardan dolayı(takdir edersiniz ki olayların çıkmasına kitap sebebiyet veriyor) uçak Bursa'da bir kayak merkezine düşüyor ve olaylar bundan sonra başlıyor...Hakan Geda ve Serkan'da işte uçağın Bursa'ya bu düşüşünden sonra dahil oluyorlar.Kitap da söyledikleri gibi okuyanı deli edecek şeylerden değilde taşıdığı kuduz virüsten dolayı insanların aklını oynattıkları ortaya çıkıyor..

Suriyeli arkadaşımız ise insanların hayatlarına değer vermedikleri kanısında ve onların hayatlarını ellerinden almak gibi bir plan kurarak bütün insanlığa bir ders verme niyetinde.Peki bunun eski el yazması kitap ile ne gibi bir ilgisi var? İnsanları bekleyen büyük ve acı son ne? Hakan Geda ve Serkan bu durumda ne yapacaklar?İnsanlar bu durumdan kurtarılabilecekler m???


Ben kitabı çok beğendim başta da dedğim gibi sıkılmadan okuyabileceğiniz bir kitap olmuş gayet akıcı okunması kolay tavisye ederim canlarım:)))

22 Ağustos 2012 Çarşamba

SEVMEK VE NEFRET ETMEK?

Kilitliyiz...
Gelecek hakkında ise tahminlerimizden başka hiçbir şey yok elimizde.Her ''an'',bir film makarasındaki tek bir kare sadece.Kareler hızla geçiyor.Filmi hızla tüketiyoruz.Tükeniyor.

Ve bitiyoruz...
Güneş kızıla noyadığı gökyüzünü karanlığa gömerek her battığında biz de eksiliyoruz.Bu yüzden acele etmeliyiz.Elimizi çabuk tutmalı,hiçbir şey için beklemeyi göze almamalıyızı.Evet,acele etmeliyiz.

Düşünüyorum da;zamanın bu kavrayamadığımız basitlikteki akışı içindeki isimsiz varlıklarız sadece.Bir diğerimizin ötekine birisim vermesi hiçbir şeyi değiştirmiyor,Hepimiz isimsiziz.Kimliksiziz.Basitiz.Yapabildiğimiz çok az şey var aslında;sevmek...ve nefret etmek.

Her ikisini de çok iyi beceriyoruz.
Tüm düzenimizi bu ikisi üzerine kurmuşuz;sevmek...ve nefret etmek.Dünyadaki bütün saf acı ve katıksız neşe bu ikisinden kaynaklanıyor.Bunu biliyoruz;ancak asla kabullenmiyoruz.

Nefret ederken öldürebiliyoruz.Bu bizim için çocuk oyuncağı.İşin kötüsü bunu severken de çok rahat yapabiliyoruz.

Evet...
Severken de öldürebiliyoruz.

Peki öyleyse...merak ediyorum...
...sevmekle nefret etmek arasındaki fark nedir?

                                                                                                             (SAPLANTI SAYFA:138-139)

21 Ağustos 2012 Salı

GÖZLERİNİ SIMSIKI KAPAT-JOHN VERDON

Biraz geç de olsa yeni kitabımız ile karşınızdaym canlarımm:)) Biliyorum geç oldu biraz onun için kusura bakmayın olur mu?? :)

Kitabımız bildiğiniz gibi Aklından Bir Sayı Tut'un yazarı John Verdon'dan yazarın ilk kitabını şahsen çok beğenmiştim ben sabırsızlıkla ikinci kitabını bekliyordum çıkar çıkmaz aldım ama okuması uzun sürdü :) Şahsen ben Aklından Bir Sayı Tut'u daha çok beğenmiştim bn de bu kitapta güzeldi güzel olmasına ama ben ilkini daha çok beğenmiştim.

Düğün günün de başı kesilerek öldürülen bir gelin...Evet kitabımız bu şekilde başlıyor gelin öldürülüyor cinayet silahi gayet kolay bir şekilde bulunuyor ama ondan sonrası tam bir muamma kimse çözemiyor,kimse anlayamıyor,ta ki gelinin annesinin artık emekli olan süper dedektif  David Gurney'i bu olayı çözmesi için ikna edene kadar...Olaylar bundan sonra başlıyor süper dedektif davayı kabul ediyor araştırdıkça cinayetin altından türlü türlü oyunlar çıkıyor.

Süper dedektif bakalım bu akıl oyunları ile dolu cinayeti de çözebilecek mi?Hepsi Gözlerini Sımsıkı Kapat'da...

''Hayatı'nın en büyük süprizi için gözlerini sımsıkı kapat''...

8 Ağustos 2012 Çarşamba

ERBAİN FIRTINASI-SAYGIN ERSİN

Selaaammmm canlarım ben geldimmm:)) Yeni maceram ile karşınızdayım aslında epey oldu kitabı bitireli ama bir türlü fırsat bulup yazamadım malum bu hafta iş başı yaptım ve biraz yoğunluk var ee ben de bira adaptasyon sorunu yaşıyorum o yüzden biraz gecikti kusura bakmayın:))

Şimdi bu müthiş kitaptan bahsetmek istiyorum sizlere birazcık müsaadeniz ile.Bu kitap ile yani serinin ilk kitabı Zülfikar'ın Hükmü ile sevgili Alkım arkadaşımızın şiddetli tavsiyesi üzerine tanıştık ve çok sevdik nasıl sevmezdik ki?Niran Hatun'u? Bengi Hatun'u?Salih Usta'yı? İlyas Usta'yı? Öyle sevdik ki kitabın ikincisini Erbain Fırtınasını okumak için can attık resmen ben kendi çabalarım ile bulamadım kitabın ikincisini ve üzülüp duruyordum çünkü bu muhteşem seriyi yarım bırakmak içimden gelmiyordu hiç ki imdadıma yine bu kitaba başlamama vesile olan canım arkadaşım Alkım'cığım yetişti o da aradı taradı kitabı benim gibi bulamadı ne yapsak ne etsek diye düşünürken en sonunda canına tak eden arkadaşım Alkım '' Kitabın içeriğini buldum ben bastıracağım kitabı''dedı.Benim de beynimde şimşekler çaktı ''Sen yolla bana ben bastırırım kuzenlerim sağolsun''dedim ve çok heyecanlı bir süreç bizi bekledi.Kitabın içeriğini Alkım'cığım yollar yollamaz kuzenimin başının etini yedim şöyle olacak böyle olacak diye o da sağolsun kırmadı ''Tamam dedi haftasonu sırf senin için çalışır yaparım'' Allah dünyalar benim oldu kitabın kapağını da internetten aldım ve aynı orjinali gibi oldu ee tabii ki bizim kitap biraz coğrafya ders kitapları boyutlarında oldu ya neyse sonunda bastırmayı başarmıştık ya önemli olan o:) Yani anlıyacağınız ikinci kitabı elde etmemiz zor ama güzel oldu:))

işte kendi çabalarımız ile bastırdığımız ERBAİN FIRTINASI.
Kitabın orjinal kapağı..


Şimdi kitabımıza gelecek olursak eğer.Zülfikar'ın Hükmün'ün kaldığı yerden devam ediyor Erbain Fırtınası aynı heyecan,aynı  tepmo,aynı güzellik ile..Bu kez kadro biraz daha kalabalıklaşıyor tabii ee kolay değil girecekleri savaşa topu topu yedi kişi ile giremezler değil mi ama? Hikayeye Geceliler,Rebiiler,Solaklar ve daha bir çok işinin ehli usta ve çıraklar giriyor.Kaybolan emanetleri bulabilmek için herşeyden önce kaçırılan Elif Hatun'u bulmak için.Tabii Elif Hatun gerçekten kaçırılmış ise...

Yedilerin vakti az.Yedilerin işi zor.Yedilerin önünde bir çok engel var herşeyden önce Yedilerin ustası,ustaların ustası Behruz Usta hasta ve durumu gerçekten iyi değil..Yediler bir de bununla baş etmeye çalışıyor.Ve yediler Alamut'u bulmak zorunda ama nasıl başaracaklar belli değil?? Behruz Usta'nın yokluğunda başı yine her zaman ki gibi Hatunların Hatun'u Niran Hatun çekiyor ve o emanetleri alabilmek için o büyük savaş başlıyor...

Yediler Alamut'u bulabilecekler mi? Bulsalar bile o aşılmaz kaleyi geçebilip emanetlerine kavuşabilecek ve ömürlerini uzatmaya yarayacak iksiri hazırlayabilecekler mi? Behruz Usta iyileşek mi? Lokman Hekim çıraklarının yardımına koşabilecel mi?? Herşeyden önce Elif Hatun gerçekten kaçtı mı? Kaçırıldı mı? Eğer öyle ise cezası ne olacak??

Eveett ilgili arkadaşlarımı gereğinden fazla meraklandırdığıma göre üzerime düşen vazifemi yaptım sanırım:)) Mesajı aldınız fazla bekletemyin okuyun ve merakınızı giderin derim çünkü süpersonik bir macera sizleri bekliyor:)))Ve şunu da belirtmeden geçemeyeceğim sanırım üçüncü kitap da var ve asıl zorlu bir macera daha bizi bekliyor gibi duruyor :))

1 Ağustos 2012 Çarşamba

ON BİR- MARK WATSON

KİTABIN ADI: ON BİR 
ORJİNAL ADI: ELEVEN
YAZARI:MARK WATSON
ÇEVİREN: DOST KÖRPE
BASKI:MAYIS 2011
YAYIN EVİ:DOMİNGO

Selam canlarımmm yeni bir macera ile karşınızdayım...:))

ON BİR adlı kitabı bana blogda yaptığımız bir çekiliş sonucu Banu arkadaşım hediye etmişti kendisine buradan tekrar teşekkür ediyorum çünkü benim için gerçekten iyi bir seçim yapıp çok güzel bir kitap almış bana.Ki bilirisiniz tanımadığınız birisine hediye kitap almak acayip riskli bir iştir çünkü ne tarz sevdiğini bilmezsiniz blogunda okuduğu kitapları inceleyip tahminlerde bulunarak almaya çalışırsınız oda tabii tahminleriniz tutarsa tabii dediğim gibi tanımadığınız birine kitap hediye etmek hem riskli hem de çok güzeldir.Ama neyse ki Banu arkadaşım gayet iyi bir seçim yapıp bana çok güzel bir kitap hediye etmiş tekrar teşekkürler:))

Kitabımızın konusuna gelecek olursak eğer kapağında açıklandığı gibi ''BİR AN,ON BİR HAYAT,SONSUZ SONUÇ.'' Buradan ne çıkartırım demeyin dikkatle anlayarak okursanız eğer kapağında ki yazıdan bile çok şey anlayabilirsiniz aslında.Kahramanımız Xavier Ireland asıl adı Chris aslında geçmişini Avusturalya'da bırakıp yeni bir hayat kurmak için Londra'ya yerleşmiş burada da radyo sunuculuğu yapmaya başlamış ve ismini Xavier olarak değiştirmiş ve hayatına başlamış.

Xavier geçmişinde yaptığı iyiliğin sonucu karşılığında bir anlık dalgınlıkla geri dönülemez bir hata yapıyor hayat artık onun için ve etrafındakiler için aynı olmaktan çıkıyor bu yüzden de Xavier yeni hayata başlamanın doğru olacağına inanıyor ve bu yeni yaşantısında ise hiçbir şeye karışmamaya karar veriyor etrafında olan biten herşeye karşı tepkisiz,kayıtsız kalıyor.Aslında yaptığı iş ile takındığı bu tavır birbirine çok tezat çünkü radyo da Gece Hattı adında bir program yapıyor ve sorunlu insanlara tavsiyelerde bulunuyor fakat günlük yaşantısında bunu uygulamaya koyamıyor..Aslında belki de bu davranışlarını günlük hayatında da uygulayabilse marketten çıktıgında bir şahit olduğu ve ayırmaya yanaşmadığı yüzünden bir çocuğun arkadaşları tarafından dayak yemesine engel olabilir ve bu sayede gelişecek olan olayların önüne geçebilirdi...

Evet aslında buradan bakılınca tuhaf gibi duruyor değil mi?Yani birbiri ile alakasız hayatlar nasıl aslında birbirine bu kadar bağlı diye düşünebilirsiniz haklısınız da ben de düşündüm ve okudukça şaştım kaldım..Aslında gün içinde karşılaştığımız ve önemsiz görüp üzerine düşmediğimiz yada yardımda kaçındığımız bir olay gerçekte çok önemli olup birçok hayatı birbirine bağlayabiliyormuş meğer bunun farkına vardım bu kitabı okurken ve bir çok ders çıkarmaya çalıştım.Onun için size de tavsiye ederim okumanızı eminin sizlerde birçok pay çıkartacaksınız kendinize..

ALTI ÇİZİLENLER:

''Aşkı aramadığını düşünüyorsan bile kendini aşka açık tutman gerek.'' (SAYFA:36)

''İnsanların söyleyemediklerini anlayabilmek,dillerinin ucundaki hakaretleri görebilmek neredeyse açık konuşmaları kadar kötü bazen'' (SAYFA:83)

''Farkında olmadan bile bir insanın hayatını değiştirebilirsin.'' (SAYFA:124)

''Her şey olacağına varır.Sen istediğini yap.Bazı şeyler olur.Bazı şeyler olmaz.Değil mi?Elimizden bir şey gelmez!Gelir sanırız,ama gelmez! Hepimiz...salağız dostum'' (SAYFA:184)

31 Temmuz 2012 Salı

ASLA ARKANA BAKMA-TESS GERRITSEN

KİTABIN ADI:ASLA ARKANA BAKMA
ORJİNAL ADI: NEVER SAY DIE
ÇEVİREN: ÖZLEM GÜLTEKİN
BASIM: 1.BASIM NİSAN 2012
YAYIN EVİ:MARTI YAYINCILIK

Selam canlarımm bu sefer arayı uzun tutmadım dün gece başladığımı dün gece bitirdim özlemişim bu duyguyu:) Eee tabii Tess ablamızın bunda payı epey büyük doğrusu yine yapmış bence yapacağını valla bravo:)

Kitabımızın konusu efsanevi bir pilot olan Vahşi Bill Maitland'ın bir kaza sonucu uçaklarının içinde ki üç kişi ve taşıdıkları yük ile düşmesi ile başlıyor.Tabii gerçekler acaba bu şekilde mi? Yani o uçak acaba gerçekten doğla nedenlerden ötürü mü düştü yoksa düşürüldü mü? Uçağın içinde boynunda ki o tuhaf madalyon ile bulunan esrarengiz yolcu kimdi? Acaba Bill bir vatan haini miydi?Herşeyden önemlisi acaba efsanevi pilot Vahşi Bill aradan yirmi yıl geçmesine rağmen hala yaşıyor muydu??

İşte Willy Maitland'ı da Amerika'dan taaa Bangkong'a Vietnama'a kadar götüren sorular bunlardı.General Kistner'ın evinde yaptığı görüşmeden çıkıp kaldığı otele doğru gitmek üzere aracını arayan fakat şöförünün kendisini bırakıp gittiğini öğrenen bu sırada tamamen(!) tesadüf eseri General Kistner ile görüşmeye çağırılan Guy Barnard ile karşılaşır ve Guy Willy'i kaldığı otele bırakmak ister ilk başta karşı çıkan Willy daha sonradan mecbur ikna olur ve arabaya bindikleri anda artık ikisi de birbirlerinden ayrılamayacaklarını anlarlar.

Bence size bu kadar açıklama yeter canlarım acaba Guy ile Willy arasında ki ortak nokta ne?Willy babasını bulabilecek mi? Uçağın düşmesine ya da düşürülmesine sebep olan esrarengiz sır ne?Uçağın içinde ki esrarengiz yolcu kim? Bu ve buna benzer daha bir çok sorunun yanıtı ASLA ARKANA BAKMA'da okumadıysanız bence okumalısınız...

Yeni maceralarda görüşmek üzeree:)))

30 Temmuz 2012 Pazartesi

ZEMBEREKKUŞU'NUN GÜNCESİ-HARUKİ MURAKAMİ

ORJİNAL ADI: NECİMAKİ-DORİ KURONİKURU 
YAZARI: HARUKİ MURAKAMİ
FRANSIZCADAN ÇEVİREN:NİHAL ÖNOL
3.BASKI:KASIM 2010
YAYINEVİ:DOĞAN KİTAP



Merhabalar canlarım yeni bir kitap ile karşınızdayım farkındayım buda uzun sürdü ama bahaneye gerek yok ben herşeyin farkındayım yaz gelince sıcaklardan mıdır nedir benim kitap okuma hızımda bir düşüş baş gösteriyor kışın okuduğum kadar hızlı okuyamıyorum bunu anladım bu sene ve bu yüzden gerçekten .ok canım sıkılıyor kitaplığım hiç büyümüyormuş hep yerinde sayıyormuş gibi geliyor üzülüyorum:(( Kış gelsin de bu gidişe bir dur d,iyeyim artık değil mi?? Neyse kitabımıza geçmeden önce Murakami'nin okumadığım sadece 1Q84 kitabının kaldığını onu da en kısa zamanda okuyacağımı belirtmekten ayrı bir zevk duyduğumu da belirtmeden geçemiyiciğim:)

TORU OKADA: Başkahraman.İşsiz;günlerini ev işleri yaparak geçiriyor.Sussuz bir kuyunun dibine indiği gün hayatı değişiyor...
KUMİKO OKADA: Toru Okada'nın karısı,gazeteci.Ortadan kayboluyor.
MAY KASAHARA:Toru Okada'ya arkadaşlık eden yeniyetme kız.
MALTO KANO: Bedensel zerrecikler takıntısı olan kırmızı şapkalı medyum.
GİRİT KANO: Malto Kano'nun kız kardeşi ve yardımcısı.Geçmişi fiziksel acılar ve intihar girişimleri ile dolu.
NOBORU VATAYA: Kumiko'nın ağabeyi.Toru Okada'nın düşmanı.Kötü politakacı.
TEĞMEN MAMİYA:İkinci Dünya Savaşı'nda sayısız acılar yaşamış,toplama kampalrında kalmış ama bir türlü ölmemiş,yaşamaya mahkum yaşlı adam.
MUSKAT AKASAKA:Toru Okada'yı himaye eden gizemli kadın.
TARÇIN AKASAKA:Muskat Akasaka'nın mükemmel fakat hiç konuşmayan oğlu.
ZEMBEREKKUŞU: Her gün ötüşüyle dünyanın zembereğini kuruyor,ancak görevini bir gün ihmal edince işler karışıyor.
NOBORU VATAYA:Kaybolmasıyla Okada ailesinin hayatının değişmesine neden olan kedi.Namı diğer Uskumru.

Kitabın arka kapağında kahramanlarımızı tanıtmışlar ve benim de çok hoşuma gittiği için sizinle bunu paylaşmak istedim.Zaten kişilerin karşısında da kim oldukları ve nelere sebebiyet verdikleri belirtildiği için çok fazla bir açıklama da bulunmayacağım sizlere sadece şunu söyleyeceğim evet bir zemberekkuşu var ve birgün ötmüyor dünyanın zembereğini kurmuyor ve olanlar işte ozaman başlıyor.Toru Okada'nın o kuyunun dibine inip hayatının değişmesi de bununla bağlantılı zaten.Kurulu düzende dönen çarklardan bir tanesi yerinden oynadı mı diğer çarklarda hemen onun peşinden gidiveriyor işte Toru Okada'nın başına gelenler bu yönde.

Dediğim gibi Zemberekkuşu'nun güncesi ile birlikte Murakami'nin geriye sadece 1Q84 kitabı kaldı ve onu da çok merak etmekteyim anlayacağınız üzere ben tam bir Muarakami bağımlısıyım canım bazen bir kitap okurkan Murakami'yi okumayı istiyor ve hemen elimdekini bırakıp daha öncekilerden bir tanesi alıyorum altı çizili olan yerleri okuyorum krizimi geçiyorum:)) Biliyorum aranızda hala Murakami okumayan var erteleyenler var hiç saklanmayın sizleri buradan görebiliyorum:) onun için daha fazla ertelemeyin diyorum ve altı çizili cümlelere geçiyorum sizleri de seviyorum:))

ALTI ÇİZİLENLER:

''Bir insan için bir başka insanı derinliğine tanımak olası mıdır?Birini gerçekten tanımak,hem zaman hem de içtenlikle harcanacak çaba ister,ama gene de özüne ne derece yaklaşılabilir ki?'' (SAYFA:36)

''İnsan,başkalarını aldatmadan önce kendini aldatmayı bilmeli.Söylesene Zemberekkuşu.cesur olanlardan mısın sen?''(SAYFA:79)

''Acı çekmek,hayattaki en büyük haksızlıktır.''(SAYFA:112)

''Anladığım tek bir şey vardu:insan büyüdükçe acılar da artıyordu.''(SAYFA:113)

''Ağlamak ya da yakınmak,acıyı hiçbir zaman hafifletmez,tam tersine büsbütün acınacak bir durum yaratır.''(SAYFA:113)



19 Temmuz 2012 Perşembe

KRALLARIN ÇARPIŞMASI KISIM1 VE KISIM 2-GEORGE R.R. MARTIN

Biliyorum haddinden fazla uzun sürdü bu sefer kitaplarımı bitirmem ama inanın aksilikler,olumsuzluklar bir türlü bu ara peşimi bırakmadı resmen ve dolası ile bende verimli bir şekilde okuyamadım kitaplarımı bu gecikme için hepinizden özür dilerim canlarım söz bir daha olmaz:)

Şimdi gelelim kitabımıza aslında ben ilk önce kitabı okur dizisi yada filmibi o şekilde izlerdim ama sevgili ağabeyim bu sefer tam tersini yapmamı önerdi bende dinledim şikayetçi miyim bundan? Hayır değilim.Çünkü ilk kitapta diziyi izledikten sonra kitabı okuduğum için karakterlerin hepsi ile bütünleşmiş oldum ve bölüm bölüm giden kitapta hangi karakteri anlatıyorsa şıp diye o karakteri oyanayan arkadaşımız gözümün önüne geldi hareketleri,mimikleri ile dolası ile memnunum bu yöntemden de ama şimdi üçüncü sezonun kitaplarına yani KILIÇLARIN FIRTINASINA diziden önce başlayacağım bu seferde bu şekilde deneyeceğim yani eski usül:) nasılsa diziye daha bir sene var o zamana kadar  okurum:) Bir sene mi off :((

İlk kitabı okuduktan sonra nasıl bu kadar kitaba bağlı kalmışlar diye şaşırıp kalmış ve çok takdir etmiştim gerçekten bu seferde aynı şekilde zaten aksini beklemek olmazdı ikside orantılı gitmiş diziyi izleyenler yada kitabı okuyanlar nereden başladığını,nerede kaldığını bilirler zaten okumayanımız kalmadı artık Taht Oyunlarını hepimiz çok sevdik o yüzden kitap şöyle böyle demeyeceğim nasılsa biliyorsunuz canlarım:))

Yani anladığınız üzere kitap benim için dizi bittikten sonra bir nevi ikinci tekrar gibi oldu iyi oldu :))

12 Temmuz 2012 Perşembe

HİÇ KEYFİM YOK

Eskilerden çok sevdiğim bir şarkı ile aranızdayım canlarım:

Hiç keyfim yok uzun zamandır,
İyiyim dersem anla yalandır,
Gülümseyişim zorlamamdır...

5 Temmuz 2012 Perşembe

BENİ UNUTMA..

Beni Unutma..Demek ne işinize yarar ki? Ne gidene yarar ne de kalana ''Beni Unutma'' demek..Giden elbette ki unutacaktır kaldı ki giden  zaten unutmak için gitmemiş midir?? Onun için anlamsızdır ''Beni Unutma'' demek.Ama insanız işte alıkoyamayığız kendimizi ''Beni Unutma'' demekten..Bir temennidir aslında unutulmamak,bir beklentidir,belki de son isteğidir kalanın gidenden unutulmamak..Tıpkı idam sehpasında ki mahkum gibi kalan da unutlmamayı diler son çare olarak ama ne fayda elbette ki unutulacaktır..İnsan zihninin son çıkışıdır unutmak..

Geride kalan ise yükünü alıp giden hayat karşısında bakıp kalmıştır korkuyordur çünkü yeni bir hayata başlamaya etrafında bunca yaşanmışlık varken başka bir dünyanın olduğunu kabullenemez ve geride kalanların anıları,nefesleri,onların bağları ile kalakalmıştır..Tek duası vardır artık kalanın Unutulmamak ama olacak iş değildir çokdan unutulmuştur artık geride kalan bitmiştir herşey,söylenecek söz kalmamıştır..Artık hiçbirinin gökyüzünde adı yazılı olmayacak,hiçbirinin toprağında yeri kalmamıştır kalanın.Oysa ki giden de suç yok mudur?Hep kalan mıdır şuclu? Hayır değildir!Her iki taraf suçludur ama giden gitmiş kalan kalmıştır artık kimin haklı kimin haksız olduğu farketmez..

Ne yapılır peki artık bu saatten sonra kalan için?Herşeye yeni anlamlar yüklenir.Sonra ''bütün suç bendeydi''demeler başlar.Ardından ''hayır ben herşeyi yaptım kendisi kaybetti''demeler başlar.Hemen peşinden ise yeni doğan sabahlara yeni umutlar bağlanır belki arar,belki haber gelir,belki döner diye.Umutsuz yaşayamaz ya insan işte kalan da ne yapsın artık umutlarından başka sarılacağı birşeyi kalmamıştır.Ama zaman geçtikçe onuda kaybedecek anlayacaktır umut etmeden de nasıl yaşanacağını...

İsteyipde söyleyemediği,dillendiremediği o kadar çok şeyi vardır ki aslında anlaşılmayı bekler ama boşuna kimse söyleyemediklerini anlayacak kadar yakın değildir artık kalana.Avaz avaz söylemek istedikleri şeyler artık içinde sessiz çığlıklara dönüşecektir hiç yolu yok içinde kalacaktır söylemek istedikleri.Şüphesiz söylemek istediklerini dillendirip anlaşılmayı beklemektense,konuşmayıp kelimelerinin sessiz çığlıklara dönüşmesi onun için daha iyidir...

Kalanın gidenden unutulmamayı dilemesi gereksiz olabilir ama ya peki kalan gideni unutsa nasıl olur?Nasılsa giden kalanı unutmayacak mı?? Gideni unutsun hayatına yeniden sıfırdan başlasın değil mi?Yanmasın içi daha önce hiç yanmadığı gibi!Unutsun o son söylediklerini!Unutsun yaşananları!Nasılsa kötü anlar iyi anları silip atmaz mı?Üç kötü anı bir iyi anıyı götürmez mi? Götürür elbet hem de öylebir götürür ki esamasi bile kalmaz!..Ama heyhat zordur işte kalanın unutulmamayı beklemesi ne kadar zorsa unutması da bir  o kadar zordur...


''Beni Unutma'' demek hem anlamlı,hem anlamsızdır işin özü ama gidene göre değişir işte ''Beni Unutma''demek herşeyde olduğu gibi anlayana denir,denmelidir ''Beni Unutma'' diye bir çok kelime gibi boşa harcanmamalıdır anlamayanlara söyleyerek...


Şimdi sana ''Beni Unutma'' desem bir şeye yarar mı? Herşeyi hatırlatır mı? Seni bana geri kazandırır mı? Bilmem ama ne olur ''BENİ UNUTMA...''
 

15 Haziran 2012 Cuma

13/06/2012

Bu günü sanırım hayatım boyunca unutmam imkansız.Neden mi? Çünkü bugün ilkokul 4.sınıftan beri deyim yerindyese elinde büyüdüğüm,üzerimde çok emeği olan manevi babamı kaybetim..O sadece benim değil oturduğumuz semtteki herkesin babası,ağabeyiydi.Herkesin üzerinde çok emeği vardı.Mahallemizin bel kemiği,bilir kişisiydi.Tekin Babam hepimizin herşeyiydi.Ama gitti....

Hani bazı insanlar vardır ya hayatlarımızda onlara hiç birşey olmayacak sanırız,hiç biryere gidemezler diye düşünürz,yeri gelir bizlere birşeyler olur ama onların başlarına birşey gelmez diye düşünürüz.O kişiler bizim hayatlarımızın bel kemikleridir çünkü başımıza ne gelirse gelsin onlardan yardım alacağımızı biliriz kimse aklımza gelmeden direk onlara koşarız,onların desteğini,yardımını isteriz.Kısaca onlar bizim kahramanlarımızdır.İşte Tekin Babam'da kendi babamdan sonra benim kahramanımdı,bel kemiğimdi,herşeyimdi..Ama gitti...

13 Haziran günü hayat bizler için normal seyrinde devam ediyordu çok boğucu bir havanın ve buna muadil olarak felaket bir trafiğin eşliğinde evimize gelmiş her akşam olağan şeyleri tekrarlıyorduk.Ta ki saat 20:45'i gösterene kadar..Saat 20:45 civarlarında ben oturmuş kitabımı okur,annem mutfakta birşeylerle meşgul olur,ağabeyim televizyon izler ve babamda namazını kılarken evimizin kapısı hiçde hayra alamet olmayacak bir şekilde çalşmaya başladı.Tabii hepimiz anladık apartmanda ters giden birşeyler olduğunu ve kapıya koştuk.Larşımda en son görmeyi umduğum kişi vardı Tekin Babam'ın eşi Meral Teyzem onu görünce daha çok korkmaya başladım ama hepimiz birden yukarı kata koştuk.Tekin Babam her zamanki koltuğunda uzanmış yanı başında çok sevdiği köpeği Tarçın ile birlikte haberleri izliyormuş herşey olmadan önce...Tekin Babam'ı gördüğümde son bir kaç nefesini alıyordu oğlu başının ucunda kalp masajı yapmaya çalışıyor ama o panik ve korku ile başaramıyordu.Hemen babam geçti başına kalp masajını yaptı bir kere nefes aldı,sonra ikinciyi yaptı Tekin Babam bir kez daha kasıldı nefes aldı başı yukarı kalktı ve indi ama o son nefesi oldu artık gitmişti...Babam yere düz zemine indirdi tekrar,tekrar denedi ama yok hiç bir cevap alamadı gitmişti Tekin Babam...

Kabullenemedik...Ben Meral Teyzem'i sakinleştirmeye çalışır bir yandan ambulansa ulaşmaya çalışır ve bir taraftanda kabul edemez halde iken,annem bizim kat ile yukarı kat arasında gidip geliyor,ağabeyimde ambulans peşinde koşturuyordu en sonunda yolda denk geldiği polis arabasından anons ettirerek ambulansa ulaşmayı başarmıştı ama ne fayda Tekin Babam gitmişti artık...Sonrasında sıradan ölene yapılması gerekiyorsa o işlemler gerçekleştirilmeye başlandı babam tarafından.Çene bağlama,bışak koyma,üstünü örtme...Hepsi o kadar acı verici işlemlerdi tarifi imkansız ama bir yandanda hayatın gerçeğiydi işte ve biz o an dört kişilik ailemizde bu gerçeği kabullenmek istemiyorduk...Biz bu haldeyken kara haber tez duyulur ya herkes haberi almış bir bir gelmeye başlamıştı...Bu arada zor ulaşılır ambulansda geldi kalp elektrosunu çektiler ne olacaksa artık ama daha sonradan zorluk çıkmasını engellermiş aksi takdirde daha bir sürü prosedürle uğraşılması gerekliymiş sanırım..Neyse gelen komuşlar arasından herkes çok yardımcı oldu sıcakda evde durmasın diye merkezimizin camiisinin morgundan yer ayarladılar sonra iyicene sardılar Tekin Babam'ı o buz gibi yere götürdüler sevdiklerinden ayrı yerde uyuması için...Giderken annem görmemi istemediği için beni engelledi ama ben sın nefesini alıp verişini gördüm daha beteri ne olabilirdi ki?...Nitekim Tekin Babam'ı alıp götürdüler işte gerçek bu...

Ertesi gün asıl telaşe başladı mezarlık işlerine babam ile ağabeyim koştururken bizlerse gelenleri karşılama,hazırlıklar gibi işlerle uğraşıyorduk.Öğlen namazından sonra kaldırılacaktı Tekin Babam öğlen namazı oldu selası verildi iki kere bir sabah,bir öğlen herkes onun vefat ettiğini duyunca elinden gelenin fazlasını yapmaya razıydı zaten hiç sıkılmadan,hiç erinmeden koşturup durdu herkes.Bunu söylemem ne kadar doğru,ne kadar yalnış bilemiyorum ama Eskişehir'den gelen toplasan 10 kişiyi bulmayan akrabalarının zarardan çok hiçbir faydasını göremedik dün üstüne üstlük cenazeden sonra gideceğiz diye tutturmalarının dışında..Annemin ısrarı ile hiç olmazsa cenazeden sonra okunacak duaya kalmalarını sağladık.

Ben ise bu yaşıma kadar sevdiğim insanları kaybetmediğim için bu yaşananlar karşısında hem çok şaşkın,hem çok korkmuş hem de sinirleniyordum yapılanlar karşısında ama bir şekilde Allah'ım sabrını verdi ve olanları görmemezlikten gelmeti Tekin Babam'ın hatrına herşeyin en iyisini yapmaya çalıştım sadece ben değil bütün komşularımız .Akrabaları hiçbir şeye ellerini sürmedikleri gibi bir an önce kalkıp gitmeyi istemenin dışında...Tamam kayıp onların kaybı diye düşünebilirsiniz o yüzden şoktalar hiçbir şey yapamıyorlar diye düşünebilirsiniz hiç de öyle değil efendim!Hayır hiç de öyle değil! Onların yaptıukları düpedüz hem Tekin Babam'a hem de bizlere saygısızlıktı başka birşey değil.Daha bir çok şey yatılar çünkü ama Tekin Babam'ın anısı var susmak en iyisi...

Herşey olup bittikten mezarlıktan geldikten sonra Tekin Babam'ı toprağın altında yalnız başına bırakıp heldikten sonra duası okundu erkekler bizim devde toplandı camiinin hocası ikiletmeden hemen geldi öyle güzel duasını okudu ki dinlemenizi isterdim...Dualar okunduktan sonra herkes gitti,herşey bitmişti,ölen ölmüştü geride kalanlarımız ise yorgun,üzgün,şaşkındık...

Tekin Babam,güzel insan,temiz yürekli,kibar,nazik, herkesin yardımına hiç düşünmeden koşan insan,mahallemizin bel kemiği,bilir kişisi,benim kahramanım gitti artık yok ölümü de sonrandan yapılması gereken prosedürlerde hiç sorunsuz tıkır tıkır işledi hiçbir şeyinde problem olmadı.Yaşarken kimseye bir zararı olmamıştı ölürken hiçbir zararı dokunmadı,kimseye bir zorluk yaşatmadı..Tam kendi tarzı olan bir şekilde aramızdan ayrıldı bu mübarek günlerde tek teselli kaynağıız bu zaten.Şimdi bütün dualarımız onunla gittiği yerde rahat etmesi,meleklerin hep yanında olması için..Seni çok seviyorum Tekin Babam yattığın yer nurla dolsun,haklarımız sana helal olsun...

                                                                                                               GÜZEL KIZIN....

12 Haziran 2012 Salı

SAHİLDE KAFKA-HARUKİ MURAKAMİ

ORJİNAL ADI: UMİBE NO KAFUKA
YAZAN: HARUKİ MURAKAMİ
JAPONCA ASLINDAN ÇEVİREN: HÜSEYİN CAN ERKİN
YAYIN EVİ: DOĞAN KİTAP/5.BASIM Aralık 2011


Biliyorum biraz uzun sürdü Sahilde Kafka ile ayrılmam ama sevmediğim düşünülmesin sakın her gün muntazam şekilde tabii ki okumalarımı sürdürdüm fakat yorgunluktan biraz daha az okuyabildim sadece hepsi bu :) Neyse gelelim kitabımıza canlarım

Sahilde Kafka benim Murakami kitapların okuduğum 5.kitabı oldu ve geriye ZEMBEREK KUŞUNUN GÜNCESİ ve 1Q84 kaldı onlarıda bir Murakami bağımlısı olarak en kısa zamanda okuyacağımdan şüpheniz olmasın.(Gerçi ne kadar bağımlısı olsamda kendisinin adını doğru teleffuz edemiyorum bir türlü rezalet:) )Ay çenem düştü tamam tamam kitabıma geliyorum:)

Sahilde Kafka ile Kafka Tamura ikiside aynı kişi aslında ama herşey bir rüyadan oluştuğu için kendiside sonradan öğreniyor Sahilde Kafka ile aynı kişi olduğunu.Kafka Tamura 15 yaşına bastığında babasının ona söylediği bir kehanet ile lanetlenir.Nedir mi bu kehanet?Kafka Tamura 15 yaşına geldiğinde babasını öldürecek kendisini 4 yaşında terk eden annesi ve ablası ile birlikte olacaktır ve bu sadece bununla sınırlı kalmayacaktır.Tamura zaten evde babası ile hiç anlaşamamaktadır kendisini sevmediğini düşünmektedir bu yüzden 15 yaşına girdiği gün evden kaçmayı planlar bu planınada kendi kafasının içinde yarattığı karga adlı bir delikanlı yardım eder kehanetlerden bahseder durur.Nitekim Kafka Tamura 15 yaşına girdiği gün evden kaçar ve asıl hikaye buradan sonra başlar...

Takdir edersiniz ki buradan sonrasını anlatmaya hiç ama hiç niyetim yok canlarım nihahaha( Erol TAŞ gülüşü ) okuyun ve bundan sonrasında neler oluyormuş siz kendiniz öğrenin her seferinde diyorum Haruki MURAKAMİ okumayan kalmamalı.Anlatamıyorum neden olduğunu sanki sizlere ama okuyun kendiniz görün,kendiniz tadın ne demek istediğimi:))

ALTI ÇİZİLENLER:

''Yerine göre kader dediğimiz şey,dar bir yerde sürekli yönünü değiştirerek dönüp duran bir kum fırtınasına benzer.Sen deondan kurtulmak için ayağını bastığın yeri değiştirirsin.Bunun üzerine fırtına da sana ayak uydurmak için yönünü değiştirir.Bir kez daha bastığın yeri değiştirirsin.Tekrar tekrar,sanki şafaktan hemen önce ölüm tanrısıyla yapılan uğursuz bir dans gibi,aynı şey tekrarlanıp gider.Neden dersen,o fırtına uzaklardan çıkıp gelmiş herhangi bir şeyden farklıdır da ondan.O fırtına aslında sensindir.O yüzdn yapabileceğin tek şey,teslim olup ayağını dosdoğru fırtınanın içine daldırarak,gözlerini kum girmeyecek şekilde sımsıkı kapatıp adım adım fırtınanın içinden geçmektir.Orada,muhtemelen ne güneş ne de ay,hatta ne yön ne de zaman vardır.Orada,kemikleri bile parçalayacak kadar keskin beyaz kum tanecikleri gökyüzünde dans eder.''(Sayfa:10)

''Çevreme yüksek duvarlar örmüştüm;hiç kimsenin o duvarlardan içeri girmesine izin vermiyor,kendim de duvarların dışına çıkmamaya özen gösteriyordum.Böyle bir insandan kim hoşlanır ki?'' (Sayfa:15) (Benim için yazılmış sankı...)

''Yüreğin ,uzun yağmurlarla taşan ırmaklara döner.Yeryüzündeki tüm işaretler o selin altında kalmış,karanlık bir yerlere sürüklenmiştir.Yağmursa,o taşan ırmağın üzerine yağmaya devam eder.Böylesi sel manzaralarını televizyon haberlerinde her görüşünde aklına geliverir.''Evet,aynen böyle,benim yüreğim de böyle işte'' dersin '' (Sayfa:17)

''İnsan kaderini değil,kader insanı seçer./İnsan eksiklikleriyle değil güzellikleriyle daha büyük trajedilere sürüklenir.''(Sayfa:279)

''Aşk dediğin,dünyayı yeniden inşa etmek demektir.O yüzden insana herşeyi yaptırabilir.''(Sayfa:317)

''Neden birini sevmek aynı zamanda o insanı derinden yaralamakla aynı olsun ki?Yani eğer öyleyse,birini çok sevmenin ne anlamı var ki?''(Sayfa:560)

3 Haziran 2012 Pazar

BENİ ASLA BIRAKMA-KAZUO ISHİGURO

NEVER LET ME GO:BENİ ASLA BIRAKMA

YAZAR:KAZUO ISHİGURO

ÇEVİREN:MİNE HAYDAROĞLU

YAPI KREDİ YAYINLARI 7.BASIM NİSAN 2012


Sanat ve aşk zamanı durdurabilir mi? Arka kapağında öyle yazıyor kitabımızın ne kadar etkileyici bir cümle değil mi? Peki ya sizce sanat ve aşk zamanı durdurmaya yeter mi?

Kathy,Tommy,Ruth başlıca kahramanlarımız ama Hailsham'da yetişen daha bir çok isimsiz ve gölgede kalmış kahramanı var bu kitabın..Hailsham yatılı bir okul ama bildiğimiz yatılı okullardan çok farklı bir okul.Bir kere her şeyden önce burada öğretmenler yok gözetmenler var ve öğrenciler bu gözetmenler tarafından yetiştirilmekteler.Sanata ve spora çok önem verilimekte bu yatılı okulda neden mi? Sanata bu dünyadan gittikten sonra her bir Hailsham'lı öğrencinin var olduklarını onlarında bir ruha sahip olduklarını yaptıkları çizimlerle,yazdıkları şiirlerle kanıtlayabilmek için.Spora ise bedenlerinin her daim sağlıklı ve zinde kalabilmeleri için..

Bu kadar yazdıktan sonra Hailsham'ın diğer okullardan farklı olduğunu anlayacağınız başka bir yönü daha çıkıyor aslında meydana tamam her okul öğrencilerinin beden ve ruh sağlıklarına önme gösterir ama burada ki başka bambaşka..Hailsham'da ki öğrenciler gelecekte birer organ bağışcısı olmak için yetiştirilmekteler ve aslında onlar başka başka insanlardan meydana gelen klonlardır sadece..

Kathy,Tommy ve Ruth'da burada yetişmiş üç arkadaştır.Hailsham'ın kapanması üzerine Tommy ve Ruth birer bağışçı olarak merkezlere çağırılırlar fakat Kathy bir bakıcı olarak çeşitli merkezlerde görev almaktdır ve hayat onları yeniden bir araya getirecek geçmişleriyle yüzleştirecektir.Nasıl mı? Okumalısınız kesinlikle  ilk başlarda sıkıldığımı itiraf etmeden geçemeyeceğim ama sonraları kitap sizi bir içine çekiyor ve elinizden bırakmak kesinlikel güçleşiyor.Şiddetle önerebileceğim kitaplardan birisi okuyun beğeneceksiniz..


30 Mayıs 2012 Çarşamba

HAŞLANMIŞ HARİKALAR DİYARI VE DÜNYANIN SONU-HARUKİ MURAKAMİ

Bir kitap bitişi ile karşınızdayım yeniden.Okuduğum kitaplar hakkında bloguma yazmayı çok seviyorum özellikle sevdiğim yazarların kitaplarını okumuşsam daha da bir güzel oluyor bloguma yazmak.Ne kadar anlatamasam da bende bıraktığı etkiyi birazda olsa sizlere yansıtmak istiyorum ki sizlerde okumak için geç  kalmayın yada kabarık okunacaklar listenizde bunlarada yer ayırın diye neyse çok konuştum kitabımıza dönelim isterseniz:)

Kitabımızda iki farklı dünya var birisi ''Haşlanmış Harikalar Diyarı'' diğeri de ''Dünyanın Sonu'' .Haşlanmış harikalar diyarı gerçek dünya kahramanımızda burada yaşamını bir takım bilgisayar verilerini işlemekle yani matematiksel işlemler yaparak sürdürmekte yani sistemin bir parçası.Bu matematiksel veri yapabilme yeteneğini geçirdiği bir takım ameliyatlar ve zorlu koşullar altında kendisine aşılamışlar ve hayatta sadece kahramanımız kalmayı başarıyor ve bu yüzden sistemin profesörüde yaptığı araştırmalarda kendisinden faydalanıyor.Dünyanın Sonu ise yine kahramanımızın kendi biliç altında yarattığı sakinlik,huzur,karmaşanın olmadığı kısaca herşeyin kendisinin istediği gibi olduğu fakat insanların gölgelerinden kopartılarak ayrı ayrı yaşamak zorunda oldukları  bir dünya burada ise kendisi bir rüya okuyucu olarak bulunmakta tekboynuzlu diye adlandırdıkları ve orada yaşayan insanların gölgelerinin ölümü halinde yüreklerini bu tekboynuzlu dedikleri hayvanlar kendi bilinçaltlarına çeker ve rüya okuyucunun görevi ise eski rüyaları bu tekboynuzlardan okumaktır...

Kahramanımız birgün Haşlanmış Harikalar Diyarı'na gider ve profesör için bazı verileri işlemesi gerekmektedir fakat profesörün labarotuvarı yerin altında ve şelalerin arkasında çok gizli bir yerdedir bunu yapmasının sebebi üzerinde çalıştığı projenin sistemin adamları ve karanlık karaları tarafından bulunup kötüye kullanılmasından korkmasıdır.Kahramanımız profesörün labarotuvarında işini bitirip evine döneceği zaman profesör kendisine bir hediye verirr fakar kahramanımız bunu evine gittikten çok sonra açıp bakacak ve içinde profesörün kafatası kolesiyonunda bulunan bir tekboynuzlu kafatasının aynısını kendisine verdiğini görür bunun sebebini ilk başlarda anlayamasada daha sonra anlayacaktır..Kafatasının kendisine geçmesi ile kahramanımız için iki evrenli olarak tam bir kaos başlar ve işler giderek ilginç bir hal almaya başlar...

Murakami,Murakami,Murakami.Nasıl bir yazımdır,nasıl bir benzetmedir,nasıl bir hayal gücüdür her kitabını okuyuşumda şaşırıp kalıyorum.Kullandığı cümleler,yaptığı benzetmeler ne bizlere çok uzak nede çok yakın..Hala okumadıysanız eğer Murakami kitabı bence beklemeyin okuyun,okuyun,okuyun..


ALTI ÇİZİLENLER:


'' Ötesi diye bir şey yok.Anlamıyor musun? Burası her şeyiyle dünyanın sonu.Sonsuza kadar burada kalmaktan başka çaremiz yok..'' (Sayfa:157)

''Bir suçlu aramak gerekirse ,sorun dünyanın hali.Dünyanın hali değiştirilemez.Irmağın akıntısının yönünün tersine çevrilemeyeceği gibi..''(Sayfa: 220)

''Şefkat ve yürek tamamen farklı şeylerdir.Şefkat bağımsız bir işlevdir.Daha net söylemek gerekirse yüzeysel bir işlevdir.Bu yalnızca bir alışkanlıktır,yürekten farklıdır.Yürek dediğimiz daha derin,daha güçlü bir şeydir .Üstelik herşeyle de çelişir.'' (Sayfa:220)

''Çektiğin acıyı ben de anlıyorum.Fakat bu herkesin başından geçiyor.O yüzden seninde katlanman gerek.Sonrasında kurtuluş geliyor.O zaman artık sen,hiçbirşeyi dert etmeyecek,üzülmeyeceksin.Hepsi kaybolup gider.Geçici  heveslerin hiçbir değeri yok.Burası dünyanın sonu.Dünya burada sona erer,ötesi yoktur.O yüzden sen de artık hiçbir yere gidemezsin.''(Arka kapak..)




14 Mayıs 2012 Pazartesi

GİZLİ AJANS-ALPER CANIGÜZ

Üzülerek belirtiyorum ki Gizli Ajans Alper Canıgüz'ün okuduğum en son kitabı ve en çok sevdiğim oldu.Diğer iki kitaplarını da çok sevmiştim özellikle Oğullar ve Rencide Ruhlarda ki Alper Kamu karakterine bayılıştım hatta olurda günün birinde evlenirsem eğer onun gibi bir oğlum olsun isterim:)

Gizli Ajans'dan bahsdecek olursam eğer metrobüs,iş yeri ev demeden mütemadiyen suratımda bir sırıtışla okuyup bi solukta bitirdim ve Alper Canıgüz'ün kitaplarını yazdığım şu bir kaç günde bas bas bağırdığım gibi bugünde bağırıyorum ALPER CANIGÜZ okuyun!

Bir ajansta çalıştığınızı ve patronunuzun siyah bir kedi olduğunu ve etrafınızda ki herşeyin,herkesin bir oyundan ibaret olduğunu ve bu oyunun da baş kahramanının siz olduğunu düşünün.Musa işsiz aldığı bir dönemde tamamen tesadüf eseri olarak Gizli Ajans'tan bir telefon alır ve kendisini iş görüşmesine çağırırlar.İş görüşmesine giden Musa Tunçay Bey,Çeşme ve patronu olacak olan Şeytan Bey(kedi) ile bir görüşme yapar ve hemen işe alınır herşey birden çok hızlı gelişmiştir.Musa bu işte bır tuhaflık olduğunu anlar ve nitekim işe alındığının ertesi günü tuhaflıklar silsilesi baş gösterir peki ama bu tuhaflıklar nelerdir?İşte orasını bir zahmet okuyun,eğlenin ve öğrenin bakın size hem bir kitap hem de eğlece vaad ediyorum canlarım daha ne olsun:)

ALTI ÇİZİLENLER:

''Sevenler birbirlerine yara izlerini gösterirler.İlk önce bunu yaparlar...Sana ruhumu açmadan önce bil ki incinebilirim demek için...Çünkü en çok sevdiklerin yaralar seni..''(Sayfa:106)

'' Aşka inanmıyorum musun?''
''Sadece aptallar şka inanır.''
''Emin misin?'
Tabii ki eminim''
''Sadece aptallar emin olur.''(Sayfa:184)

13 Mayıs 2012 Pazar

TATLI RÜYALAR-ALPER CANIGÜZ

Kitabımı anlatmaya başlamadan önce bütün arkadaşlarıma tavsiyemdir Alper Canıgüz okumaları neden mi? Çünkü hayatın koşturmasına dalıp gittiğimizde kendimizi birşeylere kaptırdığımızda bu gibi kitaplar bizlerin biraz olsun rahatlamasına yarıyorda ondan..Daha ne olsun canlarım hem kitap okuyorsunuz,hem rahatlıyor,hem kahkalara boğuluyorsunuz vallahi bundan iyisi Şam'da kayısı:)

Tatlı Rüyalar Alper Canıgüz'ün okuduğum ikinici kitabı.Kapağında da göreceğiniz üzere gerçekten de Psiko-absürd romantik komedi:) çok doğru bir tanımlama olmuş:)Kitap zaten incecik olduğu için fazla içerik bilgisi vermeyeceğim çünkü okumanızı çok isterim:)

Hector ve Hamit baş karakterlerimiz bir de Nalan var amanin dostlar evlere şenlik :) Sonra birde profesörümüz var e bir de düşlerinin peşine takılan meraklı ve çok bilmiş Şevket beyimiz var bu arkadaşlar kendi aralarında bir anlaşmaya yapıyorlar ama neyi,neden yapıyorlar anlatmayacağım çünkü dediğim gibi kitap incecik bende bunun neden olduğunu anlatırsam okumazsınız :) oyuzden söylemem:))

Israrla belirtiyorum tanışmadıysanız eğer Alper Canıgüz ile mutlaka tanışın...

9 Mayıs 2012 Çarşamba

OĞULLAR VE RENCİDE RUHLAR-ALPER CANIGÜZ

Alper Canıgüz'ü ısrarla okumamı tavsiye eden ''Bitanecik'' arkadaşıma yazıma başlamadan önce teşekkürü bir borç bilirim canlarım:)) Zira ne demek istediğimi şimdi anlayacaksınız zaten...

Alper Kamu 5 yaşına basmış ve artık büyüdüğüne inanmıştır onun için bundan sonrası artık bir gerileme ve çürüme dönemidir.Devlet dairesinde çalışan ebveynleri tarafından cebren ve hile ile anaokula gönderilmiştir fakat anaokulunda yaşıtları ve öğretmenleri tarafından maruz bırakıldığı işkenceye daha fazla tahammül edemeyip ailesini ikna etmiş ve artık anaokulu işkencesinden kurtulmuştur.Kaldı ki heceleme yapmayı bilmesede o bir Oğuz Atay,bir Kafka okuyucudur nasıl tahammül etsindir anaokuluna...Bir akşam hava almak için evlerinin önüne hava almak için çıktığında karşı apartmanlarında işlenen bir cinayete tanık olur ve yaşının küçük oluşunun avantajlarından aynı zamanda keskin zekasından da fayadalanarak bu cinayeti çözmeyi kendisine bir görev bilir ve nitekim çözerde.Nasıl mı? Okuyun ve öğrenenin

Oğullar ve Rencide Ruhlar yazım tarzı,anlatımı ile sanki  yaşadığımız mahallede geçen bir olayı anlatır gibi yazılmış.Alper,kansız Celal,Cemallettin,Gazanfer,bakkal Yakup,deli Ertan sanki hepsi bizim mahallemizin yaşadığımız yerin sakinleri o yüzden çok rahat okunabilen ve çok eğlenceli bir kitap özellikle benim gibi çocuklarla arası pek iyi olmayanların okumasını öneririm:))

ALTI ÇİZİLENLER:

''Tanrı,içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır.Evrenin içine gezegenleri,gezegenlerin içine dünyayı,dünyanın içine hayatı,hayatın içine insanı yerleştirir.Ve onun içine koyacak bir şey bulamaz.İşte insan denen tuhaf hayvanın,varlıkların en yücesi en anlamsızı kılışının hikayesi.Evrenin sanatla,aşkla,hatta ironik bir biçimde Tanrı'yla bezerken,ortak anlamsızların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir:Hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır.''(Sayfa:108-109)

''Hayat her durumda sonu kötü biten bir hikaye değil midirzaten?'' (Sayfa:201)

6 Mayıs 2012 Pazar

BAZUKA-MURAT UYURKULAK

Murat Bey'in kitaplarından sırası ile gittiğim ve okumadığım bir tek Bazuka kalmıştı onu da okudum rahatladım :) Zaten kitap incenik 94 sayfadan oluşuyor bir oturuşta hemen bitiriveriyorsunuz bu pazar gününde çok güzel geldi bi oturuşta kitap bitirebilmek:)

Bazuka 9 farklı hikayeden,9 farklı hayattan,9 farklı acıdan oluşuyor.Zaten kitabın kapağında da yazıyor ''Aşk,yalnızlık ve şiddete dair hikayeler'' diye.Her hikaye kendi içinde size çok şey anlatsada benim en beğendiğim 8.hikaye olan ''KIRMIZI'' oldu nedense içime işledi...

Murat Uyurkulak okumaya ''TOR'' ile başladım sonra ''HAR'' geldi ve en son olarak da ''BAZUKA''  ile son buldu hepsi benim için ayrı ayrı çok güzeldi içlerinden ayrıp yapamayacağım eğer bir Uyurkulak kitabı  okumadıysanız hemen bir tane alın ve başlayın o zaman anlayacaksınız ne demek istediğimi..

ALTI ÇİZİLENLER:

''İyi edebiyaçıların değeri er geç bilinir,bunun böyle olacağını da her iyi edebiyatçı bilir...Asıl vahim ve acı olanı,değeri bilinmemiş okuyucuların durumudur..'' (sayfa:16)

''Her tür acının hem başlangıcı hem bitişi aşktan değil midir zaten? Aşk değil midir,nihai ismimizi koyup bizi kendimize hamile bırakan,kendi kendimizi doğurmamızı sağlayan ve ortaya çıkan bebeği önce mucize sonra hilkati garip,veya tam tersi kılan? (Sayfa:30)

''Aşk,bir,iki veya daha fazla kişi fark etmez,her halükarda yalnızlık demekmiş,bunu şimdi gayet iyi anlıyorum..''(Safya:50)

''İnsan çocukken bir büyük saadet ülkesinde yaşıyor,sağa sola şuursuzca koşturup neşeyle kişniyor.Sonra büyüyor,büyüdükçe salaklaşıyor,salaklaştıkça unutuyor o mesut diyarı,bir nevi ölüyor.Çocuklukla yaşlılık arasındaki dönem araf misali;kitabesi ağır mesailerle,küçük hesaplarla,kesif mutsuzluklarla yazılan bir mezartaşının gölgesinde azap gibi boktan hayatlar.Yetişkinler zombilere benziyor...''(SAYFA:75 KIRMIZI)

HERKES TEK BAŞINA ÖLÜR-HANS FALLADA

Bu kitabı ilk çıktığı zamanlarda almayı çok istemiştim fakat bi türlü fırsatım olmadı kaldı ki bir gün yanında bir Edebiyat Dergisi ile gelen ve tesadüfen içinde bu kitabın tanıtımının bulunduğu sayfayı ben açıp da ''aa bu kitabı okumayı çok istiyorum''dememe ve daha sonra arkadaşım tarafından bu kitabın ban hediye edilmesine kadar:) Evet anladığınız üzere canlarım kitabım hediye o yüzden daha da bir değerli:)

Kitabımız konusu itibariyle Alman bir karıkocanın Hitler Almanya'sın da ki savaşta oğullarını savaşta şehit düşmesi ve bu karıkocanın küçük notlar yazıp şehrin belirli noktalarına bırakması ile başalttıkları bir baş kaldırıyı konu edinmekte.Kitabı okurken o zamanlarda yaşayan insanların nelere maruz kaldıkalrını,nasıl yaşamak zorunda bırakıldıklarını,hayatlarının sadece korkudan ibaret olduğunu bir kez daha anlıyor ve çok üzülüyorsunuz..

Herkes Tek Başına Ölür aslında 1947 yılında yayınlanmış ve daha sonraki baskılarında da yayınevleri hep 1947 yılında ki ilk baskıyı örnek alarak kitabı basmaya devam etmişler .Fakat 2010 yılında bir rastlantı sonucu arşivlerde Fallada'nın müsveddelerinin bulunması ile eserden bir çok bölümün çıkarıldığının ve birçok değişikliğe uğradığının farkına varılır.İşte bu yüzden Herkes Tek Başına Ölür Hans Fallada'nın yazmiş olduğu hali ile 2011 yılında tekrar yayınlanmış bende bu basımını okuduğum için çok şanslıyım.Sizde okuyun derim..

28 Nisan 2012 Cumartesi

Yeni kitaplar,yeni arkadaşlar:)

Bu hafta içi yeni kitaplarımın siparişini verecektim ama ''iş yok yeaa canımız sıkılıyor'' diye diye artık nazar mı ettik ne ettiysek bir kaç haftadır son siparişlerini yetiştirme derdine giren müşterilerin rpt siparişleri,gıcık ev teksilciler derken yoğun ama geçmek bilmez günler yaşıyoruz bakalım tamamen işler bitince ne yapacağız şirketçe merak ile beklemekteyiz:)Neyse bende bir kaç gündür kitap siparişimi verecektim ama malum işlerden veremedim en sonunda ''artık yeter be'' dedim ve yemek molamız olmamasına rağmen öğlen sessizliğini fırsat bilerekten oturdum bir güzel siparişimi verdim neyse ki önceden kesin alacağım kitapların ayrı bir listesini çıkarmıştım ben genelde böyle yaparım zaten ki sonradan kararlılığım bozulmasın araya kaynak olmasın diye gerçi bunu şuana kadar çok başaramasamda uygulamaya çalışıyorum en azından:)Şimdi hangi kitapları aldığıma bakalım isterseniz gerçi ''beni oku oku diye sabırsızlanan'' listemede ekleyeceğim ama buraya da yazmak istedi canım:)

  1. Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu-HARUKİ MURAKAMİ Doğan Kitap
  2. Sahilde Kafka-HARUKİ MURAKAMİ Doğan Kitap
  3. Beni Asla Bırakma-KAZUO ISHİGURO Yapı Kredi Yayınları
  4. Asla Arkana Bakma-TESS GERRITSEN Martı Yayınları
  5. Bazuka-MURAT UYURKULAK Metis Yayınları
  6. Oğullar ve Rencide Ruhlar-ALPER CANIGÜZ İletişim Yayınları
  7. Tatlı Rüyalar-ALPER CANIGÜZ İletişim Yayınları
  8. Gizli Ajans-ALPER CANIGÜZ İletişim Yayınları
  9. Şah Mat-MARİO MAZZANTİ Sonsuz Kitap

İşte yeni kitaplarım ve henüz tanışmadığım yeni arkadaşlarım şimdilik bu kadar canlarım hepsi ile tanışmak sizlerle izlenimlerimi paylaşmak için sabırsızlanıyorum:)  Hepinize bol kitaplı günler,geceler dilerim:)

24 Nisan 2012 Salı

SEMERKANT-AMİN MAALOUF

Semerkant...Nasıl desem Tarih'in tozlu yollarında,engebeli tepelerinde yolculuk yapmak gibiydi...Çok keyifliydi.Ömer Hayyam'ın hayatına birazda olsa yaklaşabilmek,onu hissedebilmek büyüleyici bir deneyimdi.Hele ki Hayyam'ın el yazması olan rubailerinden okumak...


Kitabımızın ilk 2 bölümünde Tarihe isimlerini kazımış insanlarla bir arada olmanın ayrı keyfini çıkartıyorsunuz.Ömer Hayyam'dan,Hasan Sabbah'a,Nizamülmülk'e kadar birçok büyük isim ile birlikte olmanın keyfini çıkartırken ,onların o dönemde yaptıklarına,yaşadıklarına tanıklık ederken bir yandan Ömer Hayyam'ın nefis rubailerinin keyfini çıkartıyorsunuz.Bu keyifin yanında Hasan Sabbah ile Nizamülmülk'ün çekişmelerine tanık oluyoruz.Kitabımızın ilk iki bölümü Semerkant ve Hayyam'ın el yazması rubailerinin etrafında geçiyor.Hayyam ölüyor,yazması uzunca bir süre sırra kadem basıyor...

Ta ki Benjamin'in el yazmasının peşine düşüp onu aramak içinTebriz de yaşadıklarının anlatıldığı bölüme kadar.Benjamin Hayyam'ın el yazmasını ele geçirene kadar birçok talihsizliklerle karşılaşıyor fakat sonunda hem hayatının Prensesi'ne hem de Ömer'in el yazmasına kavuşuyor Artık Tebriz'de yapamayacaklarını anlayan Benjamin ile Prenses Şirin Amerika'ya gitmek için Titanic'e biniyorlar...Gerisi mi?Onu öğrenmek için fazla beklemeden Semerkant'ı okumalısınız...

ALTI ÇİZİLENLER:

''Var mı dünyada günah işlemeyen,söyle;
Yaşanır mı hiç günah işlemeden ,söyle;
Bana kötü deyip kötülük edeceksen,
Yüce Tanrı,ne farkın kalır benden,söyle.''


Zamanın iki yüzü var,iki boyutu;uzunluğunu güneşin seyri belirliyor.kalınlığını ise tutkular.''(Sayfa:39)

''Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz:
Kuklacı Felek Usta,kuklalar da biz.
Oyuna çıkıyoruz birer,ikişer;
Bitti mi oyun,sandıktayız hepimiz.''